ortalığı telâşa vermek, yaygara koparmak, pireyi deve yapmak, (hiç yoktan) mesele çıkarmak.
bir şey hakkında meraklanmak
Fiil
(a) aşırı/gereksiz ilgi göstermek, titiz olmak, vesveseli/endişeli olmak.
She fusses too much about her health, she's always trying some new medicine. (b) herşeye titizlenmek, durmadan mesele çıkarmak.
gereksiz telâş.
My mother's full of fuss and feathers this morning: Annem bu sabah pek telâşlı.
aşırı sevgi/düşkünlük göstermek, üzerine titremek, üstüne fazla düşmek.
She fusses over her youngest son.
süslemek, süslü/cazip göstermek için uğraşıp durmak.
önemsiz şeyler için telaş etmek
Fiil
(birinin) üzerine titremek, aşırı düşkünlük/iptilâ/sevgi göstermek, birini fazla ağırlamak.
make a fuss about sth: bir şeyi mesele yapmak.