ruh, can. with all my soul: candan, yürekten, bütün kalbimle. enough to keep body and soul
together: ölmeyecek kadar, bir lokma bir hırka. I cannot call my soul my own: İşten canım çıkıyor, başımı kaşıyacak vaktim yok, rahat huzur yok. upon my soul: (büyük hayret ve şaşkınlık bildirir) Allah Allah! deme Allah aşkına! hayret doğrusu! olur mu hiç?
Sıfat, Felsefe tin, ruh.
hissiyat, maneviyat.
öz, nüve.
kök, temel.
canlılık.
kişi, kimse, şahıs, adam. He's a good soul: Çok iyi adamdır. He has a soul above money:
Para düşünecek adam değildir. He is the soul of honor: O şerefli kişidir, mücessem namustur. He is the soul of enterprise: Tam iş adamıdır, işi yürüten odur. The ship was lost with all souls: Gemi içindekilerle beraber battı. not a soul: in cin yok, kimsecikler yok. poor soul: zavallı! departed souls: ölüler, ölülerin ruhu.