1. Fiil (denge/düzen) boz(ul)mak, kararsızlaş(tır)mak.
    Foreign food always unsettles my stomach.
  2. Fiil (inanç/duygu vb.) sars(ıl)mak, zayıfla(t)mak.
  3. Fiil tedirgin etmek/olmak, huzurunu kaçırmak.
    The sudden changes unsettles her/her mind. It unsettled him
    not to know where he was.
  4. Fiil karıştırmak, bulandırmak.