tedavisi olanak dışı olmak
Verb
iyileş(tir)me, tedavi.
The President went to the south of France for a cure at a famous hospital.
past cure: iyileşmez, çaresiz, tedavisi imkânsız.
water cure: kaplıca tedavisi.
ilâç, deva.
Scientists have so far failed to provide a cure for the common cold: Bilginler şimdiye
kadar nezle için bir ilâç bulamadılar.
şifa, derman.
This drug should bring about a cure.
çare, önlem, tedbir.
At present there seems no cure for rising prices and falling living standards.
et, balık vb.'ni muhafaza usulü (konserve yapma vb.).
papazlık, rahiplik.
the cure of souls: rahiplik görevi.
iyileş(tir)mek, tedavi etmek/olmak, şifa vermek/bulmak.
This medicine should cure you of your cold.
çare bulmak, kurtarmak.
Government action to cure unemployment. What can't be cured must be endured: Başa gelen çekilir.
düzeltmek, islâh etmek.
Parents try to cure their children's bad habits.
salamura/tütsü/konserve yapmak, tütsülemek.
(kauçuğu) volkanize etmek, sertleştirmek.
(çimentoyu) nemli tutarak sertleşmesini sağlamak.
(sentetik plastikleri) kimyasal işleme veya sıcaklığa maruz bırakarak erimez veya başka maddelerden etkilenmez hale getirmek.
bir temerrütü düzeltmek (borcunu ödemek
Verb
bir bozukluğu gidermek
Verb
bir kusuru düzeltmek
Verb
şekil hatasını düzeltmek
Verb
bir bağımlıyı tedavi etmek
Verb
karar verilinceye kadar lehine karar verilen tarafça itiraz edilmedikçe tarafın dava dilekçesindeki hukuki
karine ile düzeltilen hata ve kusurlar için
enflasyonu aşağı çekmek
Verb
birini saplantı halindeki fikrinden caydırmak
Verb
birinin bir hastalığını tedavi etmek
Verb
enflasyonu düzeltmek için sert tedbirler
Noun
şiddetli/tehlikeli ilâç/tedbir/ameliyat.
kurtarma yok-ücret yok (kurtarma anlaşmalarına konulan bu koşul ile kurtarma başarılı olarak sonuçlandığı
takdirde ücret ödeneceği anlamına gelir
dinlenme usulüyle tedavi.
rest day: dinlenme günü (özellikle pazar günü).
rest room: helâ, tuvalet.
su tedavisi, su ile tedavi.
Noun
fazla su içirerek yapılan işkence.
Noun