faith

  1. Noun, Religion-Faith inanç
  2. Noun, Religion-Faith iman
  3. Noun, Religion-Faith iman
  4. Noun güven, itimat, emniyet.
    I have faith in him: Ona güvenim vardır.
    break one's faith: güvenini
    sarsmak, sözünde durmamak.
  5. Noun inanç, inanış, inanma.
  6. Noun iman, itikat, Allaha ve dinin emirlerine inanış.
    faith in God: Allaha iman, Tanrıya inanış.
    die
    in the faith: imanlı olarak ölmek.
  7. Noun tevekkül, din.
    the Jewish faith.
  8. Noun sadakat, vefa.
inancını yitirmek Verb
iyi niyetli olduğunu iddia etmek Verb
iyi niyetini belirtmek Verb
imansız Adjective, Religion-Faith
(a) sözünde durmak, (b) imanını elden bırakmamak.
keep faith with someone: birine verdiği sözü
tutmak, vaadini yerine getirmek.
imanın esasları Noun, Religion-Faith
(birine/bir şeye) bel bağlamak, sonsuz güveni olmak, tamamıyla güvenmek/inanmak/itimat etmek.
birisine/bir şeye çok güvenmek.
iyi niyetini ileri sürmek Verb
iyi niyetini mazeret olarak ileri sürmek Verb
söz vermek Verb
(birine/bir şeye) bel bağlamak, sonsuz güveni olmak, tamamıyla güvenmek/inanmak/itimat etmek.
inancını birinin tanıklığına dayandırmak Verb
dininıdeğiştirmek Verb
imanın altı şartı Noun, Religion-Faith
sanığın suçlu olduğu konusunda jürinin kanısı ya da inancı
iyi niyetle davranmak Verb
iyi niyetle hareket
(a) bir kimsenin iman gücünü gösteren eylem (büyük bir şahsî fedakârlık gibi). (b) iman kuvveti, bir
kimseyi ilâhî gerçeğe ulaştıran lûtfu ilâhî.
iyi niyeti doğrulayan yeminli ifade
sarsılmaz iman.
kötü niyet, suiniyet, hiyanet, samimiyetsizlik, bozuk niyet.
kötü niyet Noun, Law
sadakatsizlik, döneklik, sözünü/vaadini tutmama.
birinin güvenini sarsmak Verb
Protestan olarak yetiştirilmek Verb
din değiştirme
confession ile ayni anlama gelir. iman ikrarı/teyidi.
evlilik sadakati
Dinin Savunucusu: 1521'de Papa Leo X tarafından İngiliz kralı Henry VIII'e verilen unvan. İngiliz hükümdarları
hâlâ bu unvanı taşırlar.
Noun
dini inanç özgürlüğü
din özgürlüğü
düşünce ve inanç özgürlüğü
iyi niyet, hüsnüniyet, samimiyet, dürüstlük, sözünde durma.
in good faith: iyi niyetle, dürüstlükle, samimiyetle.
iyi niyet, hüsnüninet.
in good faith: iyi niyetle.
to act in good faith: iyi niyetli davranmak/hareket etmek. Noun
iyiniyet Noun, Law
kötü niyetli hamil Noun, Law
iyi niyetli hamil
körü körüne inanç
birinin iyi niyetini kuşku konusu yapmak Verb
kötü niyetli Adjective
kötü niyetle Adjective, Law
suiniyetle Adverb
kuşkusuz, şüphesiz, gerçekten, hakikaten, doğrusu, filvaki.
iyiniyetle
iyi niyetli
hüsnüniyetle
iyi niyetle
iyi niyet sözüyle
vefasızlık
sadakatsizlik
kalleşlik
kelime-i şahadet
justification ile ayni anlama gelir. yarlıgama, mağfiret, Tanrının günahları bağışlaması
imanı/inancı sarsılmamak, sadık/bağlı kalmak, sadakatten ayrılmamak.
keep faith with ones children.
keep faith with one's religion.
Verb
inançsızlık
itikatsızlık
iman sahibi
siyasi inanç
kötü niyetli zilyetlik Noun, Law
iyi niyetli zilyetlik
inancın açıklanması
kötü niyetli alıcı Noun, Law
iyi niyetli alıcı
şahadet getirmek Verb
birinin inancını sarsmak Verb
azami iyi niyet
telkinle tedavi. Noun
imanla şifa bulma. Noun
üfürükçü: dua ile ve dinî itikada dayanarak hastayı iyileştirdiğini iddia eden kimse. Noun
dua ile şifa verme
okuyup üfleme
birinin sözde saygılı davranışına pek bel bağlamamak Verb
kötü niyetli alıcı Noun, Law
(US) tam inanç ve güvenle
iş politikasına olan tam güven
bir şeye bel bağlamak Verb
iyi niyet çerçevesinde yürütülen müzakereler Noun, Law
iyiniyetle kazanç sağlayan
inanmak Verb
birine güvenmek Verb
birine güveni/itimadı kalmamak.
I've lost faith in him: Ona güvenim kalmadı.
bir şeye bel bağlamak Verb
birine güvenmek Verb
birine inancı tam olmak Verb
birine inanmak Verb
birine güveni tam olmak Verb