fear

  1. Noun, Psychology korku
  2. Noun havf (outdated)
  3. korku, yılgınlık.
    the fear of God: Allah korkusu.
    Have no fear(s): Korkmayınız.
    go/be/stand
    in fear of … : …'den korkmak, ödü kopmak.
    He went in fear of being discovered: Yerini keşfederler diye ödü kopuyordu.
    for fear that: -den korkarak, korkusu ile.
  4. endişe, üzüntü.
    Grave fears have arisen for the safety of the hostages.
    in fear of: endişesi/üzüntüsü
    içinde.
    I'm in daily fear of dismissal: Her gün işimden kovulmak endişesi içindeyim.
  5. vehim, kuruntu.
    Your fear that he would get lost was unnecessary.
  6. haşyet, dehşet, ürkme.
    in fear and trembling: dehşete düşmüş, korkudan titreyen.
    put the fear
    of God into someone: birisini dehşete düşürmek, birisine haddini bildirmek/dünyanın kaç bucak olduğunu göstermek.
  7. tehlike.
    in mortal fear = fear of one's life: can havliyle, ölüm tehlikesiyle.
    There is no
    fear of our losing: Kaybetmek tehlikesi yok.
  8. korkmak, ürkmek, dehşete düşmek/kapılmak, paniğe kapılmak, yılmak.
    Never fear! Korkma!
    She always feared mice.
  9. endişelenmek, endişe etmek, endişeye/telâşa kapılmak.
    fear for someone: birisi için endişe etmek.

    He fears for the future of the country.
  10. korku ve hürmet duymak.
    fear God: Allahtan korkmak.
  11. korkutmak, yıldırmak, dehşete düşürmek.
geçiminısağlayamamaktan endişe etmek Verb
geçimini sağlayamamaktan endişe etmek Verb
saçıni başını yolmak Verb
birinin hayatından endişe etmek Verb
birinin yüreğine korku salmak Verb
ecel teri dökmek Verb
tamamıyla korkusuz olmak Verb
kastrasyon korkusu Noun, Psychoanalysis
iğdiş edilme korkusu Noun, Psychoanalysis
beti benzi atmak Verb
kuruntu
dehşetle korkmak Verb
korkarım ki, maalesef, yazık ki.
I fear we'll be late: Korkarım geç kalacağız.
“Is he very
ill?” “I fear so”: “Çok mu hasta?” “Maalesef öyle.”
korku vermek Verb
korku içinde yaşamak Verb
korkuyla yaşamak Verb
ölüm korkusu
can korkusu
ölüm korkusu
kesinlikle hayır
dehşetli korku
korkuya kapılmış
iktisadi durgunluk korkusu
ölüm korkusu Noun
uçak korkusu Noun
uçuş korkusu Noun
konjonktürün gerilemesi endişesi
beğenmemek Verb
korkusu ile, endişesiyle, ihtimalini düşünerek.
We went as quietly as we could for fear of arousing the dog.
birinin geleceğinden korkmak Verb
birine korku aşılamak Verb
asla! kat'iyen! ne münasebet! korkma!
işsizlik korkusu çekme
kovulmaktan büyük endişe duymak Verb
tarafsız olarak, âdilâne, korkusuzca, kimseden çekinmeksizin.
kimseden korkmadan ve kimseye minnet etmeden