indulge

  1. Verb (arzu ve heveslerine) kapılmak, iptilâ/düşkünlük göstermek, müptelâ/tiryaki olmak, (arzularına) dayanamamak,
    hislerine esir olmak, kendini tutamamak, teslimiyet göstermek.
    I wouldn't say he is a drinker, but he indulges at parties.
    He indulges in tobacco: Tütün tiryakisidir.
    She indulged her fondness for candy by eating a whole box: Kendini tutamayıp bir kutu şekeri yedi.
  2. Verb müsamaha etmek, göz yummak, her dediğin/istediğini yapmak, şımartmak.
    It is sometimes necessary to
    indulge a sick child/the fancies of a sick child.
  3. Verb canının istediğin yapmak, (kendini) tatmin etmek.
birinin merakını okşamak Verb
ağzının tadına karşı koyamamak Verb
bir şeyi canının istediği kadar yapmak Verb
birinin hoşgörüsüne sığınmak Verb
birini hoşgörmek Verb
bir borçluya vade tanımak Verb
kurmak Verb
ifrata kaçmak Verb
taşkınlık yapmak Verb
kumar düşkünlüğü
kanunsuz muamelelere girişmek Verb
birşeye bulaşmak Verb
birşeyden keyif almak Verb
birşeyin zevkine varmak Verb
birşeye kendini kaptırmak Verb
birşeyin zevkini çıkarmak Verb
birşeye karışmak Verb
birşeyle uğraşmak Verb
birşeyin tadını çıkarmak Verb
birşeye kapılmak Verb
bir şeye düşkün olmak Verb
bir konuğun hoşgörülmesi
huy una gitmek Verb
birinin kaprislerine katlanmak Verb
kendini bırakmak Verb