lead

  1. Noun, Environment-Ecology kurşun
  2. Verb yol göstermek, önden gitmek, rehberlik/önderlik etmek.
    You lead, we'll follow. To lead a group on a cross-country hike.
  3. Verb yed(il)mek, yedeğinde götürmek/gitmek, peşi sıra götürmek, elinden tutup götürmek.
    to lead a horse
    by a rope. A properly trained horse will lead esaily.
  4. Verb
    lead to: etkilemek, sebep/saik olmak, (bir eyleme/sonuca) sevketmek/itmek, sonucunu doğurmak,
    … ile sonuçlanmak.
    Subsequent events led him to reconsider his position. The incident led to his resignation.
    I am led to the conclusion that: … sonucuna vardım (şu sonuca vardım ki … .).
    lead to nothing: bir sonuca varmamak, boşa çıkmak, beyhude olmak.
  5. Verb yöneltmek, çevirmek, imale etmek.
    You can lead him around to your point of view if you are shrewd with him.
  6. Verb ulaştırmak, iletmek, götürmek, sevketmek, isal etmek.
    a pipe leads water to the house.
  7. Verb (yol, geçit vb.) gitmek, götürmek, var(dır)mak, ulaş(tır)mak.
    The first street on the left will lead
    you to the Library. That path leads directly to his house. Study leadind to a Ph.D. degree.
  8. Verb getirmek, (bir yere) almak.
    The prisoners were led in the warden's office.
  9. Verb sevk ve idare etmek.
    He led the Allied Forces during the war.
  10. Verb önde/başta gitmek/yürümek, (liste vb. de) başta/birinci gelmek/olmak.
    to lead a parade. The school
    band led the parade.
    In history he is low in class, but in algebra he leads: Tarih dersinde sınıfın gerisindedir, fakat cebirde birincidir.
  11. Verb üstün olmak, ileride olmak, üstünlük/öncelik sağlamak.
    He leads his teammates.
  12. Verb önderlik yapmak, önayak olmak, başına geçmek.
    lead a movement: bir harekete önayak olmak.
  13. Verb yönetmek, idare etmek.
    to lead an orchestra. He led a peace movement in the late 1930's.
  14. Verb (ömür/zaman) sürmek, geçirmek.
    to lead a happy life: mutlu bir ömür sürmek.
  15. Verb (iskambilde) oyunu açmak, (belirli kartla) oyuna başlamak.
  16. Verb (hareketli hedefin) önüne nişan almak.
    lead an aircraft.
  17. Noun öncelik, birincilik, önde/başta gelme, ilerleme.
    take the lead: başa geçmek, rehber olmak, birinci
    gelmek.
    He took the lead in the race.
  18. Noun ileride/önde olma derecesi.
    He had a lead of four lengths: Dört boy ileride idi.
    He had a lead
    of 3 meters at the halfway mark.
    have a big lead: çok önde olmak, uzun mesafe almış olmak.
  19. Noun önder, rehber, kılavuz, (b)
  20. Noun yular, tasma, köpek kayışı.
  21. Noun işaret, emare, delil, bir yolu/yöntemi vb. belirten gösterge, ipucu.
    He was not sure where to look
    for the information, but the librarian gave him some good leads.
  22. Noun önderlik, liderlik, rehberlik, kılavuzluk, iz.
    to follow someone's lead: birinin izinden gitmek.

    We made a point to follow the lead of Atatürk.
  23. Noun, Theatre (a) baş rol, (b) baş oyuncu.
  24. Noun (iskambilde) (a) oyuna başlama, ilk oynama hakkı/işlemi, (b) ilk oynanan kart.
  25. Noun (gazetecilikte) giriş, girişlik, söz açımı, girizgâh, bir haberin özet niteliğindeki ilk tümceleri, (dergide) başyazı.
  26. Noun, Electronics tel, uç, bağlama iletkeni.
  27. Noun (boks) (hasıma yöneltilen) yumruk/vuruş.
  28. Noun, Maritime Traffic (a) halat/zincir doğrultusu, (b)
    leader ile ayni anlama gelir. kılavuz.
  29. Noun (madencilikte) (a) maden damarı, (b) eski nehir yatağında altın içeren birikinti.
  30. Noun (hareketli hedefin) önüne nişan alma.
  31. Noun (hareketli hedefi vurmak için) nişan noktasının hedefe uzaklığı.
  32. Noun (beyzbol) önce koşma, ilerleme.
  33. Noun (koro müziğinde) baş ses.
  34. Adjective baş, önemli.
    lead editorial: baş makale.
  35. Noun, Chemistry kurşun: gri renkli, ağır, yumuşak, dövülgen maden. Simgesi
    Pb, atom ağ.: 207.19, atom nu.: 82,
    özg. ağ.: 11.34 (20°C'de).
    pig lead: külçe kurşun.
    red lead: sülüğen tozu.
    white lead: üstübeç.
    lead color: kurşunî, kurşun rengi.
    lead-free: kurşunsuz (benzin).
  36. Noun kurşun veya kurşun alaşımından yapılmış şey.
  37. Noun çekül/şakul/iskandil kurşunu.
    Heave the lead: iskandil etmek.
    lead line: iskandil savlosu.
  38. Noun mermi, saçma.
  39. Noun grafit.
  40. Noun kalem kurşunu, kurşun kalemin yazan çubuğu.
    black lead: kalem kurşunu.
  41. Noun
    leading ile ayni anlama gelir. (matbaacılıkta) satırlar arasını açmak için kullanılan ince kurşun
    cetvel, satırarası cetveli, anterlin.
  42. Noun pencere kurşunu: pencerelerdeki renkli camları taşıyan kurşun çerçeve.
  43. Noun (bkz: white lead ).
  44. Transitive Verb kurşunlamak, kurşunla doldurmak/kaplamak.
  45. Transitive Verb, Printing satır aralarını kurşun cetvelle açmak.
  46. Transitive Verb pencere camlarını kurşunla tutturmak.
  47. Transitive Verb (tüfek vb.) kurşunla tıkanmak.
  48. Transitive Verb iskandil etmek.
  49. Adjective kurşun+, kurşunlu, kurşundan yapılmış.
  50. leading ile ayni anlama gelir. satır arası cetveli.
harekete geçmek Verb
ağır hareket eder olmak Verb
çok önemli olmak Verb
köpeğinin yuları elinde olmak Verb
birine karşı avantajı olmak Verb
Kurşun, çinko ve kalay üretimi (NACE kodu: 24.43) Noun, Trades-Professions
sürmek Verb
gitmek Verb
anten iniş teli
açı çıkışı
kurşun kadar ağır Adjective
kurşunlanmak Verb
grafit, kurşunkalem madeni. Noun
kurşun dökmek Verb
lehimlemek Verb
kurşunlu
gümrük mührü
köpek tasması
aşağı inen antenin ucu
birini örnek almak Verb
(Br) kamu yararına tertiplenen şenlik
toprak teli. Noun
iskandil atmak Verb
kurşun gibi ağır
önleme
önleme açısı
bir araçtan öbürüne cereyan aktarma kablosu Noun
külçe kurşun
pik kurşunu, dökme demire karışmış kurşun. Noun
sülüğen
sülüğen, kurşun oksit: Pb3O4. Noun
başta gitmek Verb
satış yapmaya yol açabilecek bilgi edinilmesi ya da ilişki kurulması
mühürlemek Verb
lehimlemek Verb
kurşun yağmuru
buji irtibat teli
para kaynağı bulmak Verb
paraya konmak Verb
bir konuşmayı başlatmak Verb
kılavuzluk etmek Verb
rehber olmak Verb
yönetimi ele almak Verb
kurşun tetraetil: (C2H5)4Pb. Vuruntuyu önlemek için benzine katılan zehirli sıvı Noun
iş gelişimi
üstübeç. Noun
beyaz kurşun: 2PbCO3. Pb(OH)2. Yanık merhemi, camcı macunu ve üstübeç yapmakta kullanılır. Noun
beyaz kurşun cevheri. Noun
lider banka
bir görme özürlüsüne rehberlik etmek Verb
bir kampanyada önderlik etmek Verb
kedi köpek gibi kavga ederek yaşamak Verb
tatsız bir hayat sürmek Verb
kötü şöhretli bir yaşam sürmek Verb
sefahat hayatı sürmek Verb
iki ayrı hayat sürmek Verb
berbat bir hayat sürmek Verb
hızlı yaşamak Verb
zar zor geçinmek Verb
mutlu yaşamak Verb
mutlu bir yaşam sürmek Verb
hızlı yaşamak Verb
yaşam geçirmek Verb
yaşam sürmek Verb
sürünmek Verb
sersefil yaşamak Verb
bir harekete öncülük etmek Verb
bir ayaklanmayı yönetmek Verb
yeni bir hayat sürmek Verb
bir partiye başkanlık etmek Verb
sakin bir hayat sürmek Verb
düzenli bir hayat sürmek Verb
düzgün hayat sürmek Verb
yoğun ve yorucu bir yaşam sürmek Verb
konsorsiyumun başı olmak Verb
derbeder hayat sürmek Verb
bir tanığa kendi düşüncesi doğrultusunda ifade verecek şekilde soru sormak Verb
kurşun asetat: Pb(C2H3O2)2.3H2O. Zehirli katı
madde. Boya ve dokumacılıkta kullanılır.
Noun
sakin bir hayat sürmek Verb
bir sefere başkanlık etmek Verb
savurgan bir hayat sürmek Verb
orkestra yönetmek Verb
dolaştırmak Verb
lider düzenleyici Noun, Banking
kurşun arsenat: PbHAsO4. Çok zehirli toz. Haşeratı öldürmekte kullanılır. Noun
bir yana çekmek.
(a) yoldan çıkmak, yolunu sapıt(tır)mak/şaşır(t)mak, yanlış yola sevketmek.
(a) (beyzbol) top atılmadan önce koşmak, (b) alıp götürmek, uzağa götürmek, (c) ayartmak.
be led away:
başkasının etkisine kapılmak.
kötü sürpriz
düş kırıklığı
... liderliğinde Adverb
... önderliğinde Adverb
davranışlarıyla örnek olmak Verb
kurşun tabut
painter's colic Noun
düzensiz yaşam sürmek Verb
kampanyada önderlik etmek Verb
delil sunmak Verb
(petrol ile ilgili olarak) kurşunsuz
kurşunlu cam, bileşiminde kurşun oksit bulunan cam. Noun
(seramik) kurşunlu sır, kurşun oksit içeren silisli seramik sırı. Noun
vb'den önceki giriş konuşması
bir radyo ya da televizyon programından önce gelen program
program
(radyo , televizyon) anten kablosu Noun
bir gösteri
hataya yol açmak Verb
iskandil ipi. Noun
başlamak Verb
başa geçmek Verb
önemli
götürmek Verb
teşvik etmek Verb
dışarı çıkarmak.
pilot firma Noun
konsorsiyum lideri Noun
kurşun kalem. Noun
kurşunlu benzin
kurşun boru
(a) kurşun zehirlenmesi: özellikle küçük çocukların oyuncak ve kurşunlu boyalı eşyayı ağızlarına almasından
ilerigelen zehirlenme hali. Çırpınma ve koma ile belirir. (b)
plumbism, saturnism ile ayni anlama gelir. kurşunlu maddelerle sürekli temas eden büyüklerde görülen kronik zehirlenme.
Noun, Pathology
(a) vurularak ölme, (b) kurşun yarası. Noun
(İskoçya) delil göstermek Verb
kurşun
ayartmak Verb
birini yoldan çıkarmak Verb
birini uzaklaştırmak Verb
birini hapse atmak Verb
birini yanıltmak Verb
birini birşeye yöneltmek Verb
birini birşey yapması için etkilemek Verb
birini ayartmaya çalışmak Verb
birini birşeyin yanına götürmek Verb
birini birşeye götürmek Verb
baş haber
kaytarma, işten kaçma, yan çizme, dalgacılık, haytalık.
muhafazakâr parti başkanlığı yapmak Verb
Avam Kamarası başkanı olmak Verb
önsüre, yapım süresi, bir ürünün plânlanması ile yapılması arasında geçen zaman.
a long lead time on a new aircraft. Noun
açılmak Verb
yol açmak Verb
varmak Verb
neden olmak Verb
ulaşmak Verb
bir buluşa yol açmak Verb
götürmek Verb
misafirleri içeri almak Verb
kurşunlamak Verb
derin su iskandil halatı
yetkilendirilmiş lider düzenleyici Noun, Banking
müsaade edilen kurşun içeriği