mind

  1. Noun dimağ
  2. karın rnı
  3. Noun us, akıl.
    to lose one's mind: delirmek, aklını kaybetmek.
    sound mind: sağduyu, aklı selim.

    of unsound mind: aklı noksan, akılsız, aklını kaçırmış.
    Her mind is filled with dreams of becoming a great actress: Büyük bir artist olmayı aklına koymuştu.
    to be in one's right mind: aklı başında olmak.
    to be out of one's (right) mind: aklı başında olmamak, aklını kaçırmak, çıldırmak, akılsızlık etmek, akılsızca davranmak.
    You must be out of your mind: Sen aklını kaçırmışsın/çıldırmışsın!
    He went out of his mind: Delirdi/çıldırdı/aklını kaçırdı.
    I can't get it out of my mind: Bir türlü aklımdan çıkmıyor/unutamıyorum.
  4. Noun an, zihin, dimağ, beyin, kafa.
    In one's mind's eye: kafasında, zihninde, muhayyilesinde.
    His
    mind went blank: Kafası durdu/beyni işlemez oldu.
    I'm not clear in my own mind about it: Onu anlamıyorum/ne olduğunu açıkça göremiyorum.
    Bring one's mind to bear something: Zihnini/kafasını bir konuya vermek (Dikkatini bir şey üzerinde toplamak).
    Get it into your mind that … : Şunu unutma (iyice kafana koy) ki …
  5. Noun anlak, zekâ, kafa.
    He has the mind for such work: Bu işlerden anlar/ bu gibi işleri kafası alır/bu işlere aklı yatar.
  6. Noun deha, dâhi, üstün insan, büyük zekâ sahibi kimse.
    He is one of the great minds of our time. He was
    a very sharp mind . The best minds (= the cleverest people) in the country are trying to find a way out of its difficulties.
  7. Noun bilinç, şuur.
  8. Noun fikir, düşünce, karar, tasavvur.
    to change one's mind: fikrini/kararını değiştirmek, kararından
    caymak.
    They were of one mind: aynı fikirde idiler.
    I'm still of the same mind: Hâlâ aynı fikirdeyim/kararımı değiştirmedim.
    What's on your mind? Fikrin nedir? Ne düşünüyorsun?
    It was in my mind to go and see him: Gidip onu görmeyi tasarlıyordum.
    Nothing was further from my mind than going to see her: Gidip onu görmeyi asla düşünmüyordum (Onu ziyaret etmek aklımın köşesinden bile geçmiyordu).
  9. Noun istek, niyet, arzu, meram, maksat, murat.
    to have a mind to leave: gitmek arzusunda olmak.
    You
    can do it if you have a mind: İstersen(iz) yapabilirsin(iz).
    I have no mind to offend him: Onu gücendirmek istemedim = Maksadım onu gücendirmek değildi.
    I've a good mind to do it: Onu yapmayı çok istiyorum.
    Have you (got) anything particular in mind? Özellikle arzu ettiğiniz bir şey var mı?
    with one mind: (a) tek maksatla, (b) arzu/düşünce birliği ile.
    be in two minds = be of many minds about (doing) sth: bir türlü karar verememek, (iki/birçok düşünce arasında) bocalamak/tereddüt etmek, ikircikli/mütereddit olmak.
  10. Noun ruh, maneviyat, manevî varlık.
  11. Noun algı, idrak.
    Within the mind of man: İnsanın algılayabildiği.
  12. Noun bellek, hafıza (kuvveti), hatır(a).
    Former days were called to mind: Geçmiş günler hatıra gelmişti.

    Keep the rules in mind: Kuralları belle/öğren/hatırda tut.
    I'll bear you in mind: Seni unutmayacağım/hatırlayacağım.
    bring/call sth to mind: bir şeyi hatırlatmak.
    It came (in) to my mind that: Aklıma … geldi/Hatırladığıma göre …
    It went quite (right/clean) out of my mind: Tamamen unuttum.
  13. Noun dikkat, düşünce, düşünce tarzı.
    To keep one's mind on a subject = to give one's mind to sth: Dikkatini/düşüncesini
    bir konu üzerinde toplamak.
    He can't keep his mind on his work = He can't give his whole mind to his work.
    to let one's mind wander: dikkati dağılmak.
  14. Noun (Katoliklerde) ölü için yapılan anma âyini.
  15. Noun (Hıristiyanlarda) ruh, can.
  16. Verb dikkat etmek. dikkatli/uyanık/müteyakkız olmak.
    mind the steps: Dikkatli yürü/önüne bak!
    mind
    yourself! Dikkat et!
    mind out or you'll break it: Dikkat etmezsen kırılır.
    mind what you are about: Ne yaptığına dikkat et.
    He said to the little boy: “Mind! Don't go too near the edge of the cliff!”
  17. Verb uğraşmak, meşgul olmak, (işine) bakmak.
    to mind one's own business: Kendi işine bakmak, kendi
    işiyle meşgul olmak.
    mind your own business! Sen kendi işine bak (bana karışma!).
  18. Verb bakmak, mukayyet olmak, ihtimam göstermek.
    to mind the children: çocuklara bakmak/gözkulak olmak.

    Who's minding the store? Dükkâna kim bakıyor?
  19. Verb kaygı çekmek, endişe etmek, üzülmek.
    Don't mind about your daughter, she'll be all right: Kızın için üzülme, iyileşecek.
  20. Verb rahatsız olmak, sakıncalı/mahzurlu görmek, (olumsuz veya soru tümcelerinde nezaket hitabı olarak) … zararı
    olmak.
    I don't mind! Bence mahzur yok/bence hava hoş/umurumda değil/aldırmam.
    I don't mind your being late: Geç kalmana bir şey demem.
    Do you mind = Would you mind: Lütfen, müsaade eder misiniz?
    Would you mind handing me that book? O kitabı lütfen bana verir misiniz?
    Do you mind if I go: Gitmeme izin verir misiniz?
  21. Verb önem/ehemmiyet vermek, kulak asmak, aldırmak, aldırış etmek, nazarı itibara almak.
    I don't mind what
    people say: Elâlemin sözlerine aldırış etmem.
    Don't mind his bluntness: Onun kabalığına aldırma/boş ver.
    You mustn't mind about their gossiping: Onların dedikodusuna kulak asmamalısın.
  22. Verb (a) farkına varmak, farketmek, sezmek,
    argo çakmak, (b) hatırla(t)mak.
  23. Verb itaat etmek, sözünü dinlemek, boyun eğmek, saymak.
    mind your father and mother.
  24. Verb (emir olarak) dikkat etmek, anlamak, görmek, müşahede etmek.
    mind what I say: Söylediklerime dikkat
    et!
    mind now, I want you home by twelve: Saat 12'de evde olacaksın, anladın mı?
    mind out! Dikkat! önüne/etrafına bak!
    mind out of way! Yol verin! Savulun!
  25. Verb karşı çıkmak, itiraz etmek, gücenmek, darılmak.
    If you mind me/my saying so: Sözlerime gücenmezseniz/hatırınız
    kalmasın ama.
    I shouldn't mind a glass of cold water: Susadım, bir bardak soğuk su içsem iyi olur (bir bardak suya hiç itirazım yok).
    “A cup of coffe?” “I don't mind!” “Kahve arzu eder misiniz?” “Memnuniyetle (hiç itirazım yok, memnun olurum)”.
azar, tevbih, kızgınlığın/öfkenin açıkça ifadesi, açıkça tasvip etmeme/karşı gelme.
give someone a
piece of one's mind = tell someone one's mind: (birisine) ağzına geleni söylemek, iyice veriştimek, adamakıllı haşlamak, azarlamak/paylamak.
(a) samimî eleştiri/tenkit, açıkça söylenen fikir, (b) azarlama, paylama.
tecerrüt etmek Verb
fikrini değiştirmek Verb
birinin düşüncelerinin ardında sakladığı şey
zihinden atılan bir yük olmak Verb
zihni müsterih olmak Verb
hafızasında hâlâ taze olmak Verb
çıldırmak Verb
deli olmak Verb
huzursuz olmak Verb
(uyuşturucu madde vb. ile) aklını/idrakini bozmak, sapıttırmak, (b) aşırı zevk vermek veya almak, mest
etmek/olmak, kendinden geç(ir)mek.
(a) esrar etkisiyle kendinden geçmek, (b) deli etmek, şaşkına çevirmek.
birinin aklını başından almak Verb
bir şeye dikkat etmek Verb
zihnen geçmişe gitmek Verb
fikrini/kararını değiştirmek.
zikzak yapmak Verb
zihnini bir şeye kapamak Verb
aklından geçmek Verb
esmek Verb
aklına gelmek Verb
aklından geçmek, hatırına gelmek.
zihninden bir yük atmak Verb
bir dosta içini dökmek Verb
düşünmemek Verb
aklından çıkarmak Verb
ağızınin tadını kaçırmak Verb
kaygısız
gönlü rahat
zihnini zenginleştirmek Verb
kafasını işletmek Verb
aklını işletmek Verb
bir şeyi kafasına uygun bulmak Verb
bir fikiri kafasına takmak Verb
bir fikri kafasına çakmak Verb
karıştırmak Verb
akıl vermek Verb
(a) bir kimsenin kusurunu yüzüne vurmak, (b) aklını başına getirmek.
birine akıl vermek Verb
birine ağzına geleni söylemek Verb
birisini azarlamak/paylamak, hakkında düşündüklerini açıkça söylemek.
akılıni kaçırmak Verb
aklını kaybetmek Verb
aklını kaçırmak Verb
zihinden büyük bir yük atma
ne istediğini bilmek, kararlı/azimli olmak.
aklını bir şey kurcalamak Verb
bir şey tedirgin etmek Verb
(bir kimsenin) muhayyilesinde/hayalinde.
fikrinin arkasında
zihnine yerleştimek Verb
kendi iç yaşamına dönmek Verb
azim sahibi olmak Verb
ne yapacağını bilmek Verb
kararlı olmak Verb
emin olmak, kararlı olmak, tereddüt etmemek, ne yapacağını bilmek.
direnmek, azmetmek, kararından dönmemek, ne istediğini bilmek, kendini bilmek.
oynatmak Verb
soğukkanlılığını kaybetmek Verb
information zihnini fuzuli bilgilerle doldurmak Verb
karar vermek.
kendi işine bakmak Verb
sözlerine dikkat etmek, kibar konuşmak.
mind your tongue: Kibar konuş (ağzından çıkanı kulağın işitsin).
terbiyeli/nazik olmak.
kendi işine bakmak, başkasının işine karışmamak, başkasının işine burnunu sokmamak.
Mind your own
business: Sen kendi işine bak!
davranışlarında dikkatli olmak Verb
davranışlarına dikkat etmek, hal ve hareketlerini düzeltmek, dikkatli olmak.
akılı başında olmamak Verb
aklında, kafasında, hatırında, düşüncesinde.
zihnini bir şeye açmak Verb
(a) deli, kaçık, (b) (tamamen) unutulmuş.
Out of sight, out of mind: Gözden uzak olan gönülden de uzak olur.
(a) deli, kaçık, çıldırmış, zıvanadan çıkmış, (b) çılgın, hezeyan halinde, mantıksız, akıl ve muhakemesini kaybetmiş.
aklından çıkmak Verb
kafasını kurcalamak Verb
bir şeyi kafasından atmak Verb
gönlünü ferahlatmak Verb
zihninde tutmak Verb
bir sorunu kafasında evirip çevirmek Verb
fikrini açıklamak Verb
(bir şeyi) aklına koymak, çok arzu etmek.
aklından çıkmak Verb
düşündüğünü açıkça/çekinmeden söylemek.
konuya bağlı kalmak Verb
yerinde söz söylemek Verb
açık ve isabetli konuşmak Verb
aklından çıkmamak Verb
unutulmamak Verb
akılda kalmak Verb
birinin dikkatini çekmek Verb
birine önemli gelmek Verb
(bir şey yapmak) aklına esmek.
düşüncelerini (hoş olmayan bir şeyden) uzaklaştırmak, aklından çıkartmak, unutmak.
dertlerini unutturmak.
(birisinin) fikrince, düşüncesine göre.
to my mind: bence, benim fikrimce, bana sorarsanız.
düşüncelerini açıkça söylemek.
bir tasarıyı zihninde evirip çevirmek Verb
bir tasarıyı zihninde evirip çevirmek Verb
bir şeyi zihninde tartmak Verb
ferahlık.
That's a weight off my mind: İçim ferahladı = yüreğime su serpildi.
vasat zekâ
birşeyi hatırlatmak Verb
birşeyi akla getirmek Verb
fikir değiştirmek Verb
yaratıcı zihin
yaratıcı zekâ
zihni çelmek Verb
görüş açısının genişlemesi
aynı fikirde
grup kişilerinin düşünceleri Noun
fikirleri Noun
bir gruptaki kişilerin düşünceleri Noun
soylu zihniyet
âlicenaplık
zihnin gücünü yitirmesi Noun
körpe zihin Noun
körpe beyin Noun
(a) aklında, fikrinde, düşüncesinde, zihninde, hatırında.
have in mind: (a) hatırlamak, (b) düşünmek,
tasarlamak, (c) niyetlenmek, tasavvur etmek, plânlamak. (b) niyet, tasavvur.
araştırıcı zihin
fikrinde ısrar eden
ayırt etme melekesi
laik zihin
hukuki zihniyet
(Hristiyanlıkta) yanılgı, sapınç, dalâlet; hayat, zekâ ve ruhun maddî olduğu inancı.
(a) üzülme, aldırma, boş ver, tasalanma, elem çekme.
Never mind what he says: Sen onun sözlerine
aldırma/boş ver!
When he lost his watch, his father said: “Never mind; I'll buy you another one.” (b) zararı/önemi yok, önemli değil, adam sen de.
Never mind the expense: Masrafın önemi yok!
It is raining, but never mind, I'll come over to see you. (c) … şöyle dursun/bir yana, o da bir şey mi?
With this knee injury, I can't walk, never mind run: Dizimin yarasından koşmak şöyle dursun, yürüyemiyorum bile.
(a) aldırma, boş ver.
never mind the noise: Gürültüye aldırma. (b) zararı/önemi yok, farketmez,
hiç de önemli değil.
never mind, I'll do it myself: Zararı yok, ben kendim yaparım.
âlicenap
yüce ruh
istekli olmak Verb
aldırış etmemek Verb
umursamamak Verb
istemek Verb
(US) sağlığı yerinde olmayan akıl
fikirlerle dolu zihin
araştırıcı zihin
düşünme süreci
kamu zihniyeti
akıldan sakat
ahlaksal bakımdan tehlikeli
sağlam kafa
sağlam irade
sağlam irade
düşünce kararlılığı
iplemek (argo) Verb
zihniyet
bozuk akli denge
intibak yetenekli zihin
körpe zihin Noun
körpe beyin Noun
(vasiyet düzenleme) aklı ve hafızası yerinde olma
inanılmaz
şaşırtıcı
propaganda savaşı
"bilgisayar" anlamında kullanılır
dikkat et
kâhin, başkasının aklından geçenleri okuyan/bilen/keşfeden kimse. Noun
kehanet, başkasının aklından geçenleri okuma/bilme/keşfetme, düşünceleri okuma. Noun
birinin birşey yapmasına aldırış etmek Verb
(a) unutma(yınız) ki.
“Erol has been very bad-tempered this week.” “Yes, but mind you, he's been rather
ill recently.” (b) buna rağmen, öyle olsa bile, yine de.
She's a very nice girl, mind you, but I wouldn't want to marry her: Çok iyi bir kız, ama yine de onunla evlenmek istemem. (c) öyle olmasına öyle, orası muhakkak ama.
Boşver.
Zararı yok.
Ziyanı yok.
Dert etme.