nothing

  1. Noun hiçbir şey.
    She sat there all the evening and said nothing.
  2. Noun hiçbir iz/eser.
    The searchers found nothing in the woods.
  3. Noun hiçlik, yokluk.
  4. Noun hiç, önemsiz/değersiz kimse/şey, sıfır, solda sıfır.
    All that goes for nothing: Bütün bunlar hiçe sayılıyor.
  5. Noun hiçbir zorluk/müşkülât vb..
  6. Adverb asla, kat'iyen, hiç … değil, hiçbir suretle.
    nothing dismayed, he repeated his question.
boşa çalışmak Verb
kendine ait bir şeyi olmamak Verb
ya hep ya hiç
hiçbir işe yaramaz olmak Verb
varını yoğunu kaybettirmek Verb
boşa gitmek, heba olmak, sonuçsuz olmak/kalmak.
asılmak, idam edilmek.
kendinden hiçbir şey esirgememek Verb
ağzına bir şey koymamak Verb
boşa çıkmak Verb
hiçbir işe yaramaz
(a) bedava, beleş, parasız, ücretsiz, (b) boşuna, beyhude, (c) sebepsiz, hiç sebep yokken, bir hiç için.
hiçe sayılmak Verb
heba olmak Verb
bedavaya gitmek Verb
hayırsız
bir işe yaramaz, değersiz, beş para etmez.
değersiz/âdi kimse, serseri, yaramaz, mendebur.
hiçbir şey karşısında tereddüt etmemek Verb
hiçbir şey karşında tereddüt dü etmemek Verb
dangalak
dangalak
hiçbir eksiği olmamak Verb
hiçbirşeye gereksinim duymamak Verb
hiçbir eksiği bulunmamak Verb
hiçbirşeye ihtiyaç duymamak Verb
hiçbirşeye ihtiyacı olmamak Verb
hemen hemen hiç, hiç denecek kadar az.
He had little or nothing to say about it: O konuda söylenecek
hemen hemen hiç sözü yoktu.
ya hep ya hiç, ya herru ya merru, ya devlet başa ya kuzgun leşe, her tehlikeyi göze alarak.
hemen hemen hiç, hiç mesabesinde, önemsiz.
hemen hemen hiçbir şey
tevekkeli değil, sebepsiz değil.
Not for nothing there is a shortage of food: It rained very little last summer.
hiçbir şey bilmemek.
hiçbir şey elde edememek Verb
başarısızlığa mahkûm
bilmediği bir konuda uluorta konuşmak Verb
bir hiç uğruna kavga etmek Verb
hiçbir şeyi saklamamaya karar vermek Verb
boşa çıkmak Verb
sıfırdan yükselmek Verb
bedavadan kazanç
kaybedecek bir şeyi olmamak Verb
her yola başvurmak Verb
hiçbirşeyden çekinmemek Verb
her yolu denemek Verb
kural tanımamak Verb
her şeyi göze almak, hiçbir şeyden çekinmemek.
He did not stop at that: Bununla kalmadı/yetinmedi.
bugüne kadar bir şey beceremedik
hiçbir şey bilmemek.
ağız açmamak Verb
her şeye sahip olmak Verb
hiçbir eksiği bulunmamak Verb
hiçbirşeye muhtaç olmamak Verb
sırf, sade, yalnız, …'den başka değil.
He's nothing but a criminal: Katilin biridir, katilden başka bir şey değildir.
…'den başka hiç, … hariç hiçbiri.
It is nothing but laziness: Tembellikten başka bir şey değil.

Anything but that: O olmasın da (ne olursa olsun).
hiçbir şeyden sıkılmaz
(zorluklara rağmen) yılmaksızın, yılmadan, cesaretini kaybetmeden, azimle, cesaretle.
The fire had
almost completely destroyed the village, but, nothing daunted, the people began building again at once.
(a) kat'iyen değil, elbette/kesinlikle hayır/değil, olmaz, yok öyle şey, ben karışmam, bana ne, yağma
yok.
“Come to see me tomorrow.” “ nothing doing, I'm very busy.” (b) sükûnet, göze çarpar faaliyet yok.
There was nothing doing in town.
Asla! Kat'iyen olmaz!
avanssız
peşinatsız
ondan hiçbir şey kaçmaz
başka çare yok.
With the bridge destroyed, there was nothing for it; we had to swim: Köprü yıkıldığından
yüzmekten başka çaremiz kalmamıştı.
çok, son derece.
He was nothing if not clever: Çok zeki idi.
He is nothing if not generous: Son derece cömerttir.
akıl ımdan bile geçmedi
(a) en az, …'den aşağı değil, ta kendisi.
He is nothing less than a thief: Hırsızın ta kendisidir/Hırsızın
biridir.
You should ask nothing less than $1000 for your car: Araban için bin dolardan az isteme. (b) … ile bir, aynen, tıpkı, âdetâ.
He resembled nothing less than a bandit: Tıpkı bir hayduda benziyordu
pek … değil.
It's nothing like as cold as it was yesterday: Pek dünkü kadar soğuk değil.
benzemez, … gibisi yoktur.
There's nothing like a holiday to make one feel rested: Dinlenmek için
hiçbir şey tatile benzemez.
pek okadar değil, daha az.
“Is it $20 for a taxi to the airport?” “ No, nothing like that.” Hava
alanına taksi 20 dolar tutar mı? Hayır, pek o kadar tutmaz.
istekli, isteyerek, seve seve, memnuniyetle.
He did it nothing loath = loth: Seve seve/canına minnet yaptı.
… ile aynı/bir.
It's nothing more or less than a murder to send him without a gun to catch the criminal:
Onu silahsız olarak katili yakalamaya göndermek cinayettir.
-den fazla değil.
He is no more German than I am: Kim demiş onu Alman diye?
“I can't understand
it.” “No more can I.” “Bunu anlamıyorum. ” “Benden de al, o kadar.”
çok az, pek … yok.
“Anything interesting happening?” “ No, nothing much.” İlginç bir şey var mı? Pek bir şey yok.
pek okadar değil, daha az.
“Is it $20 for a taxi to the airport?” “ No, nothing like that.” Hava
alanına taksi 20 dolar tutar mı? Hayır, pek o kadar tutmaz.
hiç, zerre kadar.
nothing of the gentleness in his manners: tavrında zerre kadar kibarlık yok.
önemli bir şey yok
kayda değer bir şey yok
hiç de öyle değil.
I will do nothing of the kind: Asla öyle şey yapamam.
I will have nothing
of the kind: Öyle şeye tahammülüm yoktur (müsamaha edemem).
öyle (hiç) bir şey.
You'll do nothing of the sort: Öyle bir şey yapamazsın.
öyle (hiç) bir şey.
You'll do nothing of the sort: Öyle bir şey yapamazsın.
dünya da hiçbir şey
alışılmadık bir şey değil
kabul etmekten başka çare kalmıyor
hiç ilgisi yok.
That decision has nothing to do with me: O kararın benimle hiç ilgisi yoktur.

I have nothing to do with him: Onunla hiçbir ilgim yoktur.
kârsız
rantabl değil
getirisiz
kayda değer bir şey olmamak Verb
zikretmeye/bahse değmez.
(yeryüzündeki) hiçbir şey.
Nothing under the sun lasts forever: Hiçbir şey ebedî değildir.
hiç işlem olmama
Ya hep ya hiç. Sentence
…den bir farkı olmamak Verb
birine bir şey ifade etmemek Verb
nefret etmek.
I don't love you and I care nothing for your money and your title: Seni sevmiyorum,
parandan da, unvanından da nefret ediyorum.
sağlama bağlamak Verb
kendini yangından çıkmış gibi hissetmek Verb
kendini sadece gülünç duruma düşürmek Verb
bir şey kazanmamak Verb
beyni boş olmak Verb
bugüne kadar hiçbir şey duymamış olmak Verb
giyecek uygun bir şeyi olmamak Verb
biriyle ortak yanı bulunmamak Verb
herhangi bir mevki beklentisi olmamak Verb
(a) üstünlüğü/avantajı olmamak, (c) çıplak olmak, azade olmak.
(a) (mizah) …'den daha iyi/üstün olmamak.
Now Henry Ford has nothing on me: I have my own car too:
Artık H. Ford'un benden üstün tarafı kalmadı, benim de arabam var. (b) (polis) hiçbir delil bulamamak.
The police have nothing on them: they hid the body very well.
birine oranla üstünlüğü olmamak Verb
yarın akşam yapacak bir şeyi olmamak Verb
yapacak özel bir şeyi olmamak Verb
muhtaç durumda olmak Verb
dayanağı olmamak Verb
hiçbir ilişkisi olmamak Verb
alakası olmamak Verb
… ile hiçbir ilişkisi/alâkası olmamak.
biriyle hiçbir ilişkisi olmamak Verb
söyleyecek şeyi olmamak Verb
Hayrola! inşallah herşey yolunda!
bu arada bir şey olmasa
çok kısa zamanda, göz açıp kapayıncaya kadar, bir anda, kaşla göz arasında, bir saniyede/dakikada, şipşak.

I could do a job like this in nothing flat.
arkasında borçtan başka bir şey bırakmamak Verb
hiçbir şeyi tesadüfe bırakmamak Verb
hiçbir şeyi şansa bırakmamak Verb
yapılmamış hiçbir şey bırakmamak Verb
hemen hemen, tamamile.
It is nothing/little short of madness to do this: Bunu yapmak delilikten başka bir şey değildir.
kötü görünmek Verb
bir şey çıkarmamak Verb
bir şeyden hiçbir anlam çıkaramamak Verb
hiçbir şeyden bir anlam çıkaramamak Verb
onu hesaba bile katmamak Verb
Hiç de öyle değil.
What's he like: Nasıl (ne biçim) bir adamdır?
What's he like as a teacher:
Öğretmenliği nasıldır?
You know what she's like: Onun nasıl (ne mal) olduğunu bilirsin.
What's the weather like in Bursa? Bursada hava nasıl?
bu isim bana bir şey ifade etmiyor
Aramızda birşey yok.
başka sözüm yok
Aralarında hiç fark yoktur/Ha o, ha öteki, farketmez.
Elimden birşey gelmez.
Yapabileceğim birşey yok.
hiç bir ortak yanları yok
önem vermemek, kolay görmek.
birşeyin önemli olmadığını düşünmek Verb
birşeye önem vermemek Verb
birşeyi önemsememek Verb
birşeyi önemsiz görmek Verb
(a) önem vermemek, mühimsememek, kolay sanmak.
He thinks nothing of walking 25 km.: 25 km. yürümeyi
kolay sanıyor. (b) anlayamamak.
I could make nothing of what he said.
… bir yana, … şöyle dursun, üstelik, … de caba.
3 people were badly hurt, to say nothing of damage
to the building: Binanın tahrip olması bir yana, 3 kişi de ağır yaralandı.
… şöyle dursun, … bir tarafa, … de üste/caba.
He knows no English, to say nothing of French: Fransızca
şöyle dursun, İngilizce bile bilmiyor.
… şöyle dursun, … bir yana.
People badly hurt, to say nothing of damage to the building: Binadaki
tahribat bir yana, içindekiler feci şekilde yaralandılar.
bir de … konusu var Adverb
… konusuna hiç girmiyorum Adverb
… bir yana Adverb
(a) önem vermemek, mühimsememek, kolay sanmak.
He thinks nothing of walking 25 km.: 25 km. yürümeyi
kolay sanıyor. (b) anlayamamak.
I could make nothing of what he said.
işsiz güçsüz