sundurma, baraka, kulübe.
Noun
(dokumacılıkta) argaç aralığı.
Noun
döküntü, dökülen/akıtılan şey.
Noun
atom çekirdeğinin kesitini ölçmekte kullanılan alan birimi: 10-24 bar veya 10-48 cm2.
Noun, Physics
(gözyaşı vb.) dök(ül)mek, ak(ıt)mak.
to shed tears: ağlamak, gözyaşı dökmek.
shed blood:
kan dökmek/akıtmak, katletmek, öldürmek.
Many trees shed their leaves in winter: Birçok ağaçlar kışın yapraklarını dökerler.
Verb
saç(ıl)mak, dağıtmak, dağılmak, yay(ıl)mak.
to shed happiness around one: etrafına mutluluk yaymak.
to shed light: (bir konuyu vb.) aydınlatmak, aydınlığa/sarahate kavuşturmak.
His arguments shed new light on the question.
Verb
su geçirmemek.
cloth that sheds water: su geçirmez kumaş.
A duck's back sheds water.
Verb
(elbise, deri, vb.) soyunmak, değiştirmek, çıkarmak, (tüy/saç vb.) dök(ül)mek.
Some snakes shed their skin each year.
Verb
argaç aralığı bırakmak.
Verb
bisiklet konulan sundurma
damı eğimli odun kömür deposu
Noun
bir binanın duvarına dayanarak yapılmış
polisin suçluyu teşhisi için kullanılan projeksiyon odası
Noun
kötü alışkanlıkları bırakmak
Verb
timsah gözyaşları dökmek
Verb
bir şeye ışık tutmak
Verb
tek eğimli çatı.
penthouse ile ayni anlama gelir.
Noun
bir şeye değerli ışık tutmak
Verb
aydınlatmak, açıklamak, tavzih etmek, vuzuha kavuşturmak.
throw light on a subject: bir konuyu
aydınlatmak/açıklamak.
That throws a light on many things.
Can you throw any light on this question? Bu soruyu biraz açıklar mısınız?
to shed/cast a new light on a subject: bir konuya yeni bir vuzuh/açıklık kazandırmak.
transit gümrük deposu
Noun