sight

  1. Noun görüş kuvveti.
    have a good/bad sight: görüşü/gözleri kuvvetli/zayıf olmak.
    lose one's sight: kör olmak.
  2. Noun görme, görüş.
    come into sight: gözükmek, ortaya çıkıvermek.
    get a sight of: bir kere görmek.

    lose sight of: (a) gözden kaybetmek, görememek, irtibatı kaybetmek, haber alamamak.
    I've quite lost sight of him: Onu artık göremiyorum, ondan hiç haber alamıyorum. (b) unutmak, gözden uzak tutmak.
    In the heat of argument we mustn't lose sight of our main purpose.
  3. Noun çalkap görme, görüverme, göz atma, bakma.
  4. Noun göz erimi, görüş mesafesi.
  5. Noun görünüş, görülen şey, manzara.
    I hate/can't bear the sight of him: Onu görmeğe tahammül edemiyorum.
    (=Yüzünü şeytan görsün).
  6. Noun bakış, temaşa.
  7. Noun görülecek/görülmeye değer şey.
    His face was a sight! Yüzünü görmeliydin!
  8. Noun gözlem, müşahede, rasat.
  9. Noun muayene.
  10. Noun inceleme fırsatı.
  11. Noun fikir, mütalea, görüş.
  12. Noun nişangâh.
    to set the sight at 1000 m.: Nişangâhı 1000 m.'ye ayarlamak.
    to set one's sight (on):
    …'i hedef edinmek, gayretlerini …'e yöneltmek.
  13. Noun çok, ziyade, bir hayli, kat kat.
    It is a sight better to work than to starve: Çalışmak, aç kalmaktan
    kat kat iyidir.
    This car is costing me a darn sight more to run than I expected: Bu arabanın işletme masrafı tahminimden çok daha fazla tutuyor.
  14. Noun çirkin bir şey.
  15. Noun (bkz: skill ), (bkz: insight ).
  16. Verb görmek, gözüne çarpmak/ilişmek.
    to sight a ship to the north.
  17. Verb gözlemek, gözetlemek, tarassut etmek.
  18. Verb nişan almak.
  19. Verb nişangâhını ayarlamak.
  20. Verb bir yere dikkatle bakmak.
birisine birdenbire görünmek.
The truth burst (in) upon me: Birdenbire gerçeği anladım (Kafama dank dedi.).
birinin gözüne girmek.
opera dürbününü gözüne göre ayarlamak Verb
(US) rakiplerine karşı kazanma ümidi olmamak Verb
30 günlük vade
keskin görme duyusu
görüldüğünden bir süre sonra
bir kambiyo senedinin vadesinin keşide edilen şahsa akseptans için takdim edildiği tarih olarak hesaplanacağını ifade eder
vadeli (poliçe)
ibrazında
iki ay ya da üç ay sonra ödenmesini öngören ifade
bir kambiyo senedi ya da emre muharrer senette yazılı olan ve senedin ibrazında ya da kabulü anında atılan tarihten bir ay
feci bir manzara
görür görmez, derhal, hemen.
kısa vadeli
görüldüğünde, ibrazında.
(a) görür görmez, başka yere bakmadan.
to translate something at sight: bir şeyi görür görmez
(sözlüğe bakmadan) tercüme etmek. (b) gösterilince, ibrazında.
a draft payable at sight: ibrazında ödenecek havale/poliçe.
gözden kaybolmak Verb
gönderilen malın maliyeti kesin olarak bilinmediği için gümrüklü giriş beyannamesini dolduramayan ithalatçının
gümrüğe verdiği geçici gümrük muayene c
ibrazında ödenen poliçe
bomba nişangâhı
görünmek Verb
görünmek Verb
görüş alanına girmek Verb
çok pahalı almak Verb
ibrazdan sonraki günler Noun
gözden kaybolmak Verb
kaybolmak Verb
ibrazında ödenecek senet
ibrazında ödenecek poliçe keşide etmek Verb
tam görme kaybı
hukuka aşina olmak göz aşinalığım var
(tüfekte) arpacık. Noun
gözden/ortadan kaybolmak, gözönünden uzaklaşmak.
(gemi) görülecek mesafeye girmek Verb
hayal ürünü
kendi fikrime göre
(a) görünürde, göz önünde, gözle görünür.
Land is in sight: Kara görülüyor. (b) yakın.
peace
in sight at last 2 years of war.
be in sight of: görebilmek.
keep in sight = not let out of one's sight: gözden kaçırmamak/uzaklaştırmamak.
göz âşinalığı olmak, yüzünden (adını bilmeden) tanımak.
birisiyle göz aşinalığı olmak Verb
birini şöyle bölye tanımak Verb
göz aşinalığı olmak Verb

line of sighting ile ayni anlama gelir. (silah) nişan çizgisi, (topoğrafya aleti vb.) görüş çizgisi. Noun
görüş çizgisi: gök cisminden gözlemcinin gözüne gelen ışık yolu. Noun, Astronomy
line of vision. Noun
verici ve alıcı antenleri birleştiren doğru çizgi. Noun
hipermetropluk.
özel gece gezisi
asla, kat'iyen.
hiç, asla, kat'iyen.
görünürlerde yok Adverb
görür görmez, görüldüğü anda, görülünce.
Shoot him on sight .
(ateşli silahlarda) gez, açık nişangâh. peep sight Noun
! defol! gözüme görünme!
(a) gözden ırak/uzak.
put out of sight: gizlemek, gözden uzaklaştırmak. (b)
k.d. fahiş, son derece yüksek (fiyat).
tümgörüntü: topları hedefe yöneltmekte kullanılan ve periskop ilkesine dayanan görüntü.
görüldüğünde ibraz edene ödenecek senet
görüldüğünde ödeme (belgeler ibraz edildiğinde yapılan ödeme
görüldüğünde ödeme
ibrazında ödenir
ibrazında ödenir
(tüfekte) delikli gez. Noun
gözleri fazla yormak Verb
(tüfekte) arpacık. Noun
önsezi, feraset, ileriyi görüş.
miyopluk.
görme gücünün tamamen kaybı
metne bakarak anında çeviri yapmak Verb
görüldüğünde
bir senedi gördüğünde ödemek Verb
bir senedi ibrazında ödemek Verb
görüş ve işitme Noun, Medicine
vadesiz senet
ibrazında ödenmesi gereken senet
görülmek düğünde ödenmesi gereken senet
görülmek düğünde hamiline ödenecek kambiyo senedi
görüldüğünde ödenecek akreditif
vadesiz mevduat hesabı
ibrazında ödenen mevduatlar Noun
vadesiz mevduat
ibrazında tediye olunacak poliçe.
kısa vadeli kur
vadesiz serbest hesap
ibrazında ödenecek senetler Noun
karayı görmek Verb
vesaikin ibrazında ödenebilen akreditif
görülmek düğünde ödenecek akreditif
ibrazında ödenecek borçlar Noun
görüş çizgisi/hattı.
yığınla para
poliçe ya da çeke uygulanan döviz kuru
yazılı müziği ilk bakışta okumak Verb
görsel uyak, görünür kafiye, çıkardıkları ses değil de görünüşleri benzeyen sözcüklerin uyumu.
metne bakarak anında çeviri
görmeden (satın almak).
(a) bir içim su, (b) uzun zaman görülmeyen bir dosta rastlamanın sevincini belirtir:
You are a sight
for sore eyes: Ne mutlu görüşebildik! (Yüzünüzü gören cennetlik.)
polis memurlarını görür görmez
görünce
görüvermek, gözüne ilişmek.
I caught sight of her hurrying away but I didn't try to speak to her.
kara görünmek Verb
birine çok pahalıya mal olmak Verb
birine iş hakkında bilgi vermek Verb
birini gözden kaybetmek Verb
çıkagelmek, zuhur etmek.
We were just about to leave when my old friend Ali hove into view.
gözünde, nazarında, gözü önünde.
Allah indinde Adverb, Religion-Faith
(a) gözden kaçırmak/uzak tutmak, dikkate almamak.
We mustn't lose sight of the fact that … : …
hususunu gözden uzak tutmamalıyız. (b) artık görememek, gözden kaybetmek.
I lost sight of him in the crowd: Kalabalıkta gözden kaybettim.
(US) malı görüp tetkik etmeden satış
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.
gözden ırak gönülden ırak
Gözden ırak olan gönülden de ırak olur. Sentence
vadeli senet
! Bu ne hal! Bu ne kıyafet!
sizi gören cennetlik