sore

  1. Adjective ağrılı, ağrıyan, dokununca acıyan, çok hassas.
    a sore arm/throat.
    touch someone on his sore
    spot: birinin yarasını deşmek, bam teline basmak.
    That's his sore spot: Bu onun en hassas noktasıdır.
    to put one's finger on the sore place: en hassas noktaya parmak basmak/temas etmek.
  2. Adjective (vücut) ağrı içinde.
    He is sore from alll that execise.
    to be sore all over: bütün vücudu ağrımak.
  3. Adjective üzgün, kederli, müteessir, mustarip.
    to be sore about something: bir şeye üzülmek/canı sıkılmak.

    sore at heart: üzgün, mahzun, kalbi kırılmış.
  4. Adjective üzücü, can sıkıcı, elem/keder verici.
  5. Adjective sinirli, öfkeli, hiddetli, canı sıkılmış.
    Don't get sore: Sinirlenme, kızma!
  6. Adjective can sıkıcı, sinirlendirici.
    a sore subject: can sıkıcı/nazik konu.
  7. Adjective şiddetli, aşırı, âcil.
    to be in sore need of something: bir şeye âcil/şiddetli ihtiyacı olmak.
  8. Noun yara, ağrıyan/acıyan yer.
    to (re)open an old sore: yarasını deşmek
  9. Noun üzüntü kaynağı, üzücü/can sıkıcı şey.
  10. Adverb (bkz: sorely ) (
    sore1 (9)).
damarına basmak Verb
aft Noun, Diseases
ağızda yara Noun, Diseases
uçuk.
herpes, labialis, fever blister ile ayni anlama gelir. Noun
acımak Verb
uçuk, kabarcık, ateşli hastalıklarda veya soğukta derinin kabarcıklanması.
yara
eyer vurması. Noun
üzerine dokununca acı veren nokta
sızlayan nokta
zayıf nokta
bamteli
nazik konu
boğaz ağrısı. Noun
(a) bir içim su, (b) uzun zaman görülmeyen bir dosta rastlamanın sevincini belirtir:
You are a sight
for sore eyes: Ne mutlu görüşebildik! (Yüzünüzü gören cennetlik.)
acil yardıma muhtaç olmak Verb
yara deşmek Verb
boğaz olmak Verb
boğazı ağrımak Verb
çok huysuz, aksi, öfkeli, herkesi haşlayan, yanına yaklaşılmayan.
Don't talk to Bill this morning,
he's like a bear with sore head.
birini bezdirmek Verb
göze batmak, derhal göze çarpmak.
You'll stick out like a sore thumb with that hat on.
en hassas noktaya basmak Verb
sizi gören cennetlik