suffice

  1. Verb yetmek, yetişmek, kâfi gelmek.
    That will suffice for me: Bu bana yeter.
    suffice it to say that:
    şu kadarını söylemek yeter ki …
  2. Verb elvermek, elverişli/tatminkâr olmak.
    to suffice for a purpose: maksada elverişli olmak.
    An
    apology will not suffice him: Özür dilemek onu tatmin etmez.
  3. Verb doymak.
    They were not sufficed: Doymamışlardı.
birinin gereksinimlerini karşılamak Verb
şu kadarını söylemek yeter ki