toy

  1. oyuncak.
    toy gun: oyuncak tabanca.
    toy shop: oyuncakçı dükkânı.
    toy soldier: oyuncak asker.
  2. oyuncak gibi küçük/önemsiz şey.
  3. mini mini, ufacık, minnacık.
    a toy army: küçücük/gülünç bir ordu.
    toy dog: küçük fino.
  4. oynamak, eğlenmek.
  5. gönül eğlendirmek, oyalanmak, dalga geçmek.
    toy with someone: birsiyle gönül eğlendirmek.
    He
    is merely toying with you: Seninle sırf gönül eğlendiriyor.
    toy with sth.: bir şeyle oyalanmak.
    toy with one's food: yemeğini isteksizce yemek.
    toy with an idea: bir fikri zihninde evirip çevirmek.
(-in) duygularıyla oynamak Verb
peluş hayvan Noun, Child Care
peluş oyuncak Noun, Child Care
oyuncak ayı Noun, Entertainment
koşum kayışı
fino köpeği
oyuncak fuarı
oyuncak sanayii Noun
oyuncakçı
oyuncakçı
oyuncak dükkânı
Oyuncak Hikayesi Noun, Cinema
Oyuncak Hikayesi 3 Proper Name, Cinema
kukla tiyatrosu Noun
oyuncak tren
Benimle oynama.
küçük İngiliz köpeği: uzun yumuşak tüylü, çıkık yuvarlak kafalı ve yukarı kıvrık burunlu bir tür köpek.
oyuncakçılık
  1. Noun, Zoology bustard
  2. green horn
  3. immature
  4. inapt
  5. inept
  6. jackaroo
  7. naive
  8. green
  9. inexperienced or immature person
  10. Adjective ingenuous
  11. callow
  12. tender
  13. unfledged
  14. inexperienced
  15. jejune
  16. verdant
  17. virgin
  18. young
  19. raw
  20. not dry behind the ears
  21. vealy
  22. wet behind the ears
a callow youth
fledgeling
greener

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Toygiller familyasından, kazdan büyük, eti için ... kızıl tüylü yabanî kuş
  2. Gençlik sebebiyle ... olan, acemi
  3. Ziyâfet, toplu ... düğün yemeği