wait

  1. Verb
    wait for/till/until: beklemek.
    wait for a bus: otobüs beklemek.
    wait for someone:
    birisini beklemek.
    We waited for 25 minutes: 25 dakika bekledik.
    wait a minute: Bir dakika (bekle).
    There is a letter waiting for you: Size bir mektup var.
    wait your turn! Sıranı bekle!
    Everything comes to him who waits: Sabreden derviş muradına ermiş.
    wait for it! acele etmeyin, sabırlı olun.
    keep someone waiting: birini bekletmek.
  2. Verb ummak, gözlemek, intizar etmek.
  3. Verb gecik(tir)mek, ertele(n)mek, tehir edilmek.
    This news can't wait until tomorrow. Don't wait dinner for me, I shall be late.
  4. Noun bekleme, bekleyiş, intizar.
    a long wait for something to happen.
  5. Noun bekleme süresi.
  6. Noun gecikme, tehir.
  7. Noun ara.
  8. Noun pusu.
    lie in wait: pusuya yatmak, pusuda beklemek.
    The robbers were lying in wait for the rich traveller.
  9. Noun (a) bandocu, belediye bandosu üyesi, (b) Noelde sokaklarda çalıp söyleyen müzisyen grubu üyesi.
fırsat kollamak, sırasını beklemek.
He's just waiting his chance to strike.
fırsatını beklemek Verb
eşref saatini beklemek Verb
uzun zaman beklemek Verb
sırasını beklemek Verb
sırasını beklemek Verb
bekleyebilirim
pusuya yatmak.
birini bekletmek Verb
bekletmek Verb
beklemekten başka ne yapılabilir
tam bir saat beklemek Verb
bir cenaze töreninde hazır bulunmak Verb
gözleri yollarda kalmak Verb
Bir dakika, ...
Bir saniye, ...
kısa süre beklemek Verb
işi oluruna bırakmak.
(bavul vb) alınmasını beklemek Verb
gözlemek Verb
beklemek Verb
mirasa konmayı beklemek Verb
bütün bir saat boyunca beklemek Verb
fırsat kollamak Verb
kalkış için beklemek Verb
olayların gelişmesini beklemek/rüzgârın nereden eseceğini beklemek/acele iş yapmamak.
mirasa konmayı beklemek Verb
olayların sonucunu beklemek Verb
kuyrukta beklemek Verb
sahneye çıkmayı beklemek Verb
(bir kimsenin) bir dediğini iki etmemek, etrafında dört dönmek, en ufak arzusunu yerine getirmek.
hizmetçilik etmek Verb
birine servis yapmak Verb
birinin etrafında dört dönmek, canla başla hizmet etmek.
Linda is spoiled because her mother waits on her hand and foot.
garson olarak masaya servis yapmak Verb
(a) hizmet etmek, servis yapmak.
A young waitress waited on us in restaurant. (b) (iş için) ziyaret
etmek, nezaket ziyaretinde bulunmak.
Tomorrow the Prime Minister will wait on the President. (c) (birinin) maiyetinde bulunmak, (d) …'i takip etmek/izlemek, sonuç olarak belirmek.
Poverty waits on idleness and extravagance: Aylaklığın ve israfın sonu fakirliktir.
wait on one hand and foot: (birisinin) etrafında dört dönmek.
bitmesini beklemek.
There was nothing to do but wait out the storm.
piyasaya mal sürmeyerek fiyatları etkilemek Verb
hisse senetlerini elde tutarak piyasayı etkilemek Verb
hisseleri elde tutarak piyasayı etkilemek Verb
birinin uygun zamanını beklemek Verb
hizmetçilik/garsonluk yapmak.
He waits at table in a hotel dining room.
garsonluk yapmak Verb
bekleme süresi Noun
birisi gelip alacak diye beklemek Verb
ağzına verilmesini beklemek Verb
bekleşmek Verb
.
k.d. (a) yatmayıp birini beklemek.
I'll probably be late, so don't wait up for me. (b)
durup (birinin yetişmesini) beklemek.
saat 11'e kadar yatmamak Verb
hizmet etmek Verb
el pençe divan durmak Verb
kocasının etrafında dört dönmek Verb
(ticari mümessil) birini ziyaret etmek Verb
Sabreden derviş, muradına ermiş. Sentence
istasyonda uzun süre beklemek Verb
otobüs için uzun süre beklemesi gerekmek Verb
bak ve gör politikası Noun
bekleme politikası Noun
bekle gör politikası Noun
kuyrukta beklemek Verb