hard

Adjective sert, katı, pek.
Rocks are hard. The ice is as hard as rock.
hard court: beton tenis kordu.
Adjective sıkı.
a hard knot. His muscles were hard.
Adjective zor, güç, müşkül.
a hard problem/task.
hard to please: müşkülpesent.
Adjective çetin.
hard to solve.
Adjective ağır, zahmetli, yorucu.
hard labor: ağır iş cezası.
Adjective gayretli, çalışkan, faal.
a hard worker.
Adjective şiddetli.
a hard rain. a hard fall.
Adjective ters, aksi, kötü, çirkin, dayanılmaz, çekilmez, tahammül edilemez.
hard luck: talihsizlik, şanssızlık,
kötü talih.
hard times: kötü zamanlar, sıkıntılı günler.
Adjective zalim, merhametsiz, kalpsiz, şefkatsiz.
hard treatment.
be hard on someone: birine karşı
insafsız/zalim davranmak, acımamak, gözünün yaşına bakmamak.
Adjective sert, şiddetli.
a hard winter.
hard hit: büyük zarara uğramış.
Adjective haşin.
a hard master.
Adjective kesin, inkâr edilemez.
hard facts/ hard evidence: kesin deliller.
Adjective (bir şeye) gücenmiş, kırılmış, küskün, muğber.
hard feeling: güceniklik, gücenme, iğbirar.
Adjective dikkatli, inceleyici, araştırıcı, müdekkik.
a hard look.
Adjective hiddetli, haşin, kaba, ters, huysuz, asık.
a hard face: haşin/asık surat.
Adjective, Photography kontrastlı.
Adjective (koşul, çalışma vb.) sıkı.
hard study: sıkı çalışma.
He is always hard at it: Durmadan
çalışıp çabalıyor.
be hard at work: sıkı/harıl harıl çalışmak.
Adjective acımasız, duygusuz, merhametsiz, gerçekçi.
a hard view of life.
Adjective inatçı, islâh kabul etmez, yola gelmez, düzeltilemez.
a hard character.
Adjective cimri, hasis, tamahkâr.
Adjective nakit.
hard cash: nakit para.
Adjective altınla desteklenen (banknot).
hard currency.
Adjective (alkollü içki) (a) sert: %22.5'ten fazla alkol içeren, (b) keskin, ekşimiş.
hard cider.
Adjective (su) sert, acı, kireçli.
Adjective (ekmek, pasta vb.) (a) gevrek, sert kabuklu.
hard rolls. (b) bayat.
hard bread.
Adjective (kumaş) düz, az tüylü.
Adjective (uzay aracı inişi) sert, cihazın kısmen hasara uğramasına yol açan.
a hard landing on the moon.
Adjective, Military yeraltında, atom taarruzuna karşı korunmuş.
Adjective, Phonetics (a) kalın sesli, (b) (c ve g harfleri için) k sesi veren.
Adverb sıkı, çok.
to work hard: çok/sıkı çalışmak.
Adverb dikkatle, inceden inceye.
to look hard at a thing.
Adverb sertçe, şiddetle.
Adverb kaskatı.
frozen hard: kaskatı donmuş.
Adverb hızla, kuvvetle.
She tripped and came down hard on her back.
Adverb büyük üzüntü/teessür ile.
He took the news very hard: Haberden büyük üzüntü duydu.
Adverb çok yakın, hemen yanıbaşında.
War seemed hard at hand: Savaş çok yakın görünüyordu.
Adverb aşırı, ifrat derecede.
He's hitting the bottle pretty hard: İçkide ifrata kaçıyor.
Adverb, Maritime Traffic alabanda.
hard aport/starboard: iskele/sancak alabanda.

English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

Indirim kodları, kupon ve kampanyalar için Jarrt

English Turkish Phrases

attribute one's success to hard work

birinin başarısını çok çalışmasına bağlamak Verb

drive one's workman too hard

işçilerini çok çalıştırmak Verb

drive one's workmen too hard

işçilerini çok çalıştırmak Verb

hard disk (HD)

sabit disk Noun, Hardware

hard on/upon (someone's) heels

tam peşinden, adım adım (arkasından).

hardstand

açık park pozisyonu Noun, Aviation

Mining of hard coal (NACE code: B5.1)

Taş kömürü madenciliği (NACE kodu: 05.1) Noun, Trades-Professions

Mining of hard coal (NACE code: B5.1.0)

Taş kömürü madenciliği (NACE kodu: 05.10) Noun, Trades-Professions

reap the harvest of one's hard work

çok çalışmasının semeresini almak Verb

set down one's success to hard work

başarısını çok çalışmaya borçlu olmak Verb

urge on one's pupils the importance of hard work

öğrencilerine çok çalışmanın önemini anlatmak Verb

work hard for one's living

geçimini sağlamak için çok çalışmak Verb

(object) hard

sulp

die hard

sonuna kadar/çetin savaşmak, son nefesine kadar/inatla mücadele etmek, teslim olmamak.

die hard

şiddetle karşı koymak, kolay teslim olmamak.

daralmak Verb

zorlaşmak Verb

pala sallamak Verb

hafızlamak Verb

zihni yormak Verb

kafa yormak Verb

ıkınmak Verb

gayret etmek Verb

kaskatı

didinmek Verb

çok çalışmak Verb

alın teri dökmek Verb

emek vermek Verb

ter dökmek Verb

maden işçisi

alabanda iskele

sıkı/çekişe çekişe pazarlık.

peksimet

yılmayan

sertleşmiş

pişkin

bildiğini okuyan

kurt

lop

(insanlar) kaşarlanmış

(yumurta) katı

pişkin

duygu göstermeyen

güç kitap

hard by

çok yakınında.

hard candy

şekerleme: akide şekeri gibi sert şeker. Noun

hard card

disk kartı Information Technology

hard case

sert/çetin/atak/gözüpek kimse. Noun

hard case

kötü alışkanlıkları olan kimse. Noun

hard case

zor/acınacak durumda olan kimse. Noun

hard cases

insafsız hükümler Noun

nakit

metal para

metal ve kâğıt para

nakit para

kötü şans

kötü şans

Yazık! Aksilik!

ekşimiş elma şarabı. Noun

hard clam

quahog Noun

hard coal

taşkömürü, maden kömürü, antrasit. Noun

hard commodities

madenler ve öteki katı hammaddeler Noun

hard conditions

zor şartlar Noun

hard copy

kâğıda yazılı suret/kopya: aracısız okunabilecek yazı (mikrofilm, disk vb. üzerindeki değil) Noun

hard core

nüve: siyasî vb. topluluğun kendini sürekli olarak adamış sadık taraftarlarından oluşan grup. Noun

hard core

çetin ceviz: bir kurumun/toplumun çetin, kolay yola gelmez, değişmeye karşı direnen, başeğmez bireyi/grubu. Noun

ciltli

sağlam para

madeni yabancı para

nadir para

katı döviz

talebi sürekli fazlalık gösterdiği için kuru yüksek para

sağlam döviz

çetin/zor iş. Noun

moloz

sağlam dolar

sert içki, (rakı, viski vb. gibi) alkolü fazla olan içki. Noun

hard drinks

sert alkollü içkiler Noun

hard drinks

sert içkiler Noun

hard dump

arıza dökümü

hard earnings

zahmetli elde edilen kazançlar Noun

hard examination

zor sınav

hard facts

acı gerçekler Noun

hard facts

tartışılamayacak açık gerçekler Noun

hard facts

tartışılamayan açık gerçekler Noun

hard facts

inkâr edilemeyecek gerçekler Noun

acımasız kader

garaz

hınç

güvenilir rakamlar Noun

sıkı dövüşmüş

katı buzlanma

ihtiyaç malları Noun

baskı yanlısı hükümet

hard grader

kıt notlu hoca Noun, Education-Training

hard grader

notu kıt hoca Noun, Education-Training

zorba

ağır zarar görmüş

sivil polis

istenen kısa çizgi Information Technology

zor meslek

çözülmesi güç düğüm

kürek mahkûmiyeti

sık örülmüş

sert iniş Noun, Transport

kaba dil

öğrenmesi güç dil

sıkı politikacılık

şanssızlık

bir politikaya tam bağlılık

hard line

sert

hard liner

belirli bir politikaya kesin destek veren

ifratçı

müfrit

sert içkiler Noun

kötü şans

şanssızlık

talihim yok !

sert efendi

sert maden

gerçek ve son zamanlardaki güncel haberler Noun

hard numbers

(US) güvenilebilir mali projeksiyonlar Noun

çetin ceviz

donyağı

gres yağı

gres

hard on

dikilme

hard on

kalkma

hard on

(kaba argo) penis sertleşmesi

alabanda

güç sorun

güçlükler içinde

son derece zor(lukla), güç(lükle) müşkül(âtla).
hard put to it meet the deadline: zamanında bitirmek

çok güç.
be hard put to it: zor durumda olmak, başı sıkıntıda/dertte olmak; akla karayı seçmek.

hard reading

zor okunma

hard sector

fiziksel kesim Information Technology

hard selling

bir malın adını ve üstünlüklerini durmadan tekrarlayarak yapılan hoş olmayan satış yöntemi

hard selling

saldırgan yöntemlerle satış

hard service

ağır hizmet

hard space

istenen boşluk Information Technology

hard starboard

alabanda sancak

hard stop

anında durdurmak Verb, Information Technology

hard student

sebatlı ve azimli öğrenci

alkol

yalancı tanıklık

okkalı küfür

iki eli şakaklarında düşünmek Verb

hard thinking

kafa yorma

hard up

(a) eli dar, muhtaç, acele paraya ihtiyacı olan, (b) ihtiyaç/sıkıntı içinde.

kötü kullanış

aralıksız kullanış

kireçli su

çabuk eskimeyen

(giysiler , vb) dayanıklı

sert kış

zor iş

ağır sözler Noun

kırıcı sözler Noun

ağır iş

çetin iş

hamallık

çok çalışan kimse

çalışkan

English-Turkish phrases from Zargan's own database

hard

English-Turkish

Terms/Phrases

English-Turkish Translation

English Turkish Phrases