1. kır(ıl)mak.
    The vase burst when the bullet hit it. He burst the chain that held him.
    to burst
    a door open: bir kapıyı kırıp açmak.
  2. fırla(t)mak.
    to burst out of the room: odadan dışarı fırlamak.
    She's bursting out of that dress:
    O elbiseye sığmıyor.
    A cry burst from her lips: Dudaklarından bir feryat yükseldi (bir çığlık kopardı).
  3. patla(t)mak.
    The bomb burst: Bomba patladı.
    He burst the baloon with a pin: Bir iğne ile balonu patlattı.
  4. dopdolu olmak, dolup taşmak.
    The house was bursting with people. The barns were bursting with grain.

    to be bursting with health: çok sıhhatli (turp gibi) olmak.
  5. birdenbire çıkmak/görünüvermek, meydana çıkmak.
    The sun burst through the clouds.
    The tress
    burst into the bloom: Ağaçlar birdenbire çiçek açtı.
  6. koyuvermek, bırakıvermek, tutamamak, salıvermek.
    She burst into tears: Göz yaşlarını tutamadı/Gözünden
    yaşlar boşandı.
    to be bursting with laughter: gülmekten katılmak.
    to be bursting with joy: sevinçten çılgına dönmek/kabına sığamamak.
  7. birdenbire başlamak/koyulmak/boşalmak.
    The chorus burst into song: Koro birdenbire şarkı söylemeye başladı.
  8. çatla(t)mak.
    He became so excited that he almost burst a blood vessel.
  9. yar(ıl)mak, yırtıp ayırmak.
  10. içi içine sığmamak, kabına sığamamak.
    I was bursting with impatience: Sabırsızlıktan içim içime
    sığmıyordu.
    She was bursting with joy: Sevincinden kabına sığamıyordu.
  11. kır(ıl)ma, patla(t)ma, infilâk, fırla(t)ma, fışkır(t)ma, kop(ar)ma, tezahür, görünme.
    a burst of affection:
    ânî sevgi tezahürü.
    a burst of laughter: kahkaha tufanı.
    The car passed us with a burst of speed: Araba hızla önümüzden geçti.
    a burst of static: ânî elektrik boşalımı.
    burst of gunfire: yaylım ateş.
    burst of rain: sağnak.
    burst of weeping: sel gibi gözyaşları.
damarda yırtılma İsim, Tıp
damarın patlaması İsim, Tıp
damar yırtılması İsim, Tıp
renk patlaması İsim
zincirlerini koparmak Fiil
birisine birdenbire görünmek.
The truth burst (in) upon me: Birdenbire gerçeği anladım (Kafama dank dedi.).
sağanak
hata zinciri
hata grubu
kapıyı kırarak açmak Fiil
kır(ıl)mak, kop(ar)mak.
: tıkabasa/hıncahınç dolmak.
There was so many people that the hall was bursting at the seams:
Halk salonu hıncahınç doldurmuştu.
birdenbire çıkmak/fışkırmak, ânî çıkış yapmak/söylemek.
birdenbire lâfa karışmak.
alev almak Fiil
parlamak Fiil
alevlenmek Fiil
gözlerinden yaşlar boşanmak, gözyaşı dökmek.
(ırmak) taşmak Fiil
tekil kip Bilgi Teknolojileri
çoklu çekim İsim, Fotoğrafçılık
hareketlenme İsim
canlanma İsim
hızlanma İsim
etkinlikte artış İsim
adrenalin patlaması İsim
öfke patlaması İsim
özgüven patlaması İsim
enerji patlaması İsim
birden sahne de belirmek Fiil
birden sahnede belirmek Fiil
patlamak Fiil
birdenbire fırlamak/fışkırmak/bağırmak.
kahkaha koparmak.
kahkaha atmak.
kapıyı hızla iterek açmak Fiil
meraktan çatlamak Fiil
çatlamak Fiil
tutuşmak, alev alev yanmak.
kahkahalarla gülmek.
kahkahalarla gülmek.