1. sürünmek, emeklemek.
    The baby crawled across the room.
  2. (bitki) sarılmak, tırmanmak.
  3. yavaş yavaş/zorlukla ilerlemek.
    The roads were very busy so trfaffic crawled along at 15 km an hour.
  4. sinsi ilerlemek.
    There's an insect crawling up your back.
    crawl with: dopdolu olmak, kaynaşmak,
    kum gib kaynamak.
    The hut was crawled with insects.
  5. tüyleri ürpermek.
    The sight of snakes makes my flesh crawl: Yılan görünce tüylerim ürperir.
  6. yaltaklanmak, sırnaşmak, dalkavukluk etmek, yaranmaya çalışmak.
    She's not very clever but the teacher
    likes her because she crawls to him.
  7. şiddetle azarlamak, tekdir etmek.
    They got no good right to crawl me for what I did.
  8. sürünme, emekleme, çok yavaş ilerleme.
    cab on the crawl: müşteri arayarak yavaş yavaş ilerleyen taksi.
  9. sığ yer.
  10. kıyıda balık, kaplumbağa vb.'nin kapatıldığı gölcük.
  11. crawl stroke ile ayni anlama gelir. kulaçlama yüzüş.
kulaçlama yüzüş: yüzücü her kulaç atışta karşı bacağı ile iki defa suya vurur.
(trafik) kaplumbağa gibi ilerlemek Fiil
çok ağır ilerlemek Fiil
tüylerini ürperttirmek Fiil
(Br) meyhane meyhane dolaşma
kulaçlamak Fiil
kulaç atmak Fiil
crawl ile ayni anlama gelir. kulaçlama yüzüş.
birine dalkavukluk etmek Fiil