1. Fiil dön(dür)mek, çevir(il)mek.
    to turn a wheel: tekerleği döndürmek.
    turn someone's head: başını
    döndürmek, başına vurmak.
    to turn everyone against one: herkesi birinin aleyhine çevirmek.
  2. Fiil devret(tir)mek.
  3. Fiil (toprağı vb.) altüst etmek.
  4. Fiil yöneltmek, tevcih etmek.
    He can turn his hand to anything: Eli her işe yatar.
  5. Fiil sap(tır)mak, başka tarafa çevirmek, inhiraf et(tir)mek.
    turn a blow: bir darbeyi savuşturmak.
  6. Fiil kıvırmak, kıvrılmak, eğ(il)mek, burk(ul)mak.
    He turned his ankle.
  7. Fiil biçimini değiştirmek, bozmak, tahvil etmek.
  8. Fiil (yaprak) renk değiştirmek.
    The leaves began to turn in October.
  9. Fiil ekşi(t)mek.
    Warm weather turns milk.
  10. Fiil (mide) bulanmak.
  11. Fiil dönmek, yönelmek.
    He turned his steps homewards: Evin yolunu tuttu, eve yöneldi.
    to turn a
    street corner: sokağın köşesini dönmek.
  12. Fiil (başka dile) çevirmek, tercüme etmek.
  13. Fiil (zaman, yaş vb.) geçmek, aşmak, bitirmek.
    It's turned ten: Saat onu geçti.
    He has turned fifty:
    ellisini aştı.
    His son just turned six: Oğlu tam altı yaşını bitirdi.
  14. Fiil tornalamak, torna tezgâhında şekil vermek.
  15. Fiil yuvarlaklaştırmak.
  16. Fiil şekil vermek, şekle sokmak, (belirtilen şekilde) ifade etmek.
    to turn a phrase well: bir tümceyi
    güzel ifade etmek/güzel bir şekle sokmak.
  17. Fiil göndermek, sevketmek, yollamak.
  18. Fiil
    turn over: zihinde evirip çevirmek/tartmak, üzerinde düşünmek, düşünüp taşınmak.
  19. Fiil (hayatına) başka bir yön/veçhe verdirmek.
  20. Fiil aleyhine çevirmek.
    to turn a son against his father: oğlunu babası aleyhine çevirmek.
  21. Fiil döneklik etmek, (politika vb.) değiştirmek.
  22. Fiil (mal, para) dolanmak, tedavülde kalmak.
  23. Fiil (elbiseyi) tersyüz etmek.
  24. Fiil (bıçak vb.) körletmek, körlenmek.
    to turn the edge of a blade.
  25. Fiil
    turn on/upon: dayanmak, istinat etmek.
    The question turns on this point: Soru bu noktaya dayanıyor.
  26. Fiil izlemek, yönelmek, yolunu tutmak.
    He turned to the study and practice of medicine: Hekimlik öğrenme ve yapma yolunu tuttu.
  27. Fiil dönüşmek, olmak, -leşmek.
    to turn to be right: gerçekleşmek.
    His love was turned to hate:
    Aşkı nefrete dönüştü.
    a lawyer turned poet: şair olan/şairliğe dönüşen avukat.
    to turn pale: sararmak.
  28. Fiil, Denizcilik tiramola etmek.
  29. İsim dönüş, dönme, devir, deveran.
    a slight turn of the handle.
  30. İsim döndürme, çevirme.
    a turn of the head.
  31. İsim sıra, nöbet, keşik, oyun sırası.
    It's my turn to pay the bill.
    It will be my turn some day:
    (a) Bir gün bana da sıra gelecek. (b) Günün birinde öcümü alacağım.
  32. İsim sapış, sapma, yön değiştirme, yönelme, istikameti çevirme.
    to make a turn to the right: sağa sapmak.

    the turn of the tide: (a) gelgit arası, (b) işin dönüm noktası.
  33. İsim sapak, dönemeç, köşe, viraj.
    The path is full of twists and turn: Yol kıvrımlar ve dönemeçlerle doludur.
  34. İsim gidiş, hal, (durumda, koşullarda vb.) değişiklik, değişme.
    a turn for the better: iyileşmeye yüztutma.
  35. İsim değişme ânı/noktası.
    The milk is on the turn: Süt bozulmak üzere/bozulmağa yüz tutuyor.
    at
    the turn of the year: (a) yıl sonunda. (b) yıl başında.
  36. İsim yuvarlaklık, eğrilik, meyil.
  37. İsim bükülme, sarılma, kıvrılma, büklüm, kıvrım, dönüm.
  38. İsim, Elektrik-Elektronik sarım, sargı.
  39. İsim (a) özel yazış/ifade tarzı.
    turn of phrase: üslûp. (b) biçim, tarz, nevi.
  40. İsim kısa gezi, gezme, dolaşma, gidip gelme, tur.
    Let's go for a turn in the car.
  41. İsim temayül, meyil, yetenek, istidat, kabiliyet.
    He is of (has a) mechanical turn: makineye istidadı
    vardır.
    a car with a good turn of speed: hızlı bir araba.
  42. İsim nöbet, görev sırası.
  43. İsim hastalık nöbeti.
    She had one of her turns yesterday: Dün tekrar hastalık nöbeti geldi.
    take
    a sudden turn: (hastalık) birden değişmek, birden fenaya/iyiye dönüvermek.
  44. İsim ihtiyaç, zaruret, gereksinme.
    This will serve my turn: Bu benim işimi görür/ihtiyacıma cevap verir.
  45. İsim borsada vb.) muamele, alış veriş.
  46. İsim sarsıntı, şok, korkutma, ödünü koparma,
    The sight gave me quite a turn: Manzara beni adamakıllı sarstı.
  47. İsim, Tiyatro kısa oyun/ piyes.
  48. İsim mahiyet.
    The matter has taken a political turn: Mesele siyasî bir mahiyet aldı.
    The matter
    has taken a serious turn: İş ciddileşti/sarpa sardı.
    Things are taking a turn for the better: İşler düzelmeye başladı/iyiliğe yüz tuttu.
  49. İsim, Müzik grupetto, grupçuk.
talihinin değişmesini beklemek Fiil
her şeye eli yatmak Fiil
sırası gelmiş olmak Fiil
hesabı ödeme sırası kendine gelmiş olmak Fiil
sırası gelmeden
sıra beklemeden
sıra dışından
bir tasarıyı zihninde evirip çevirmek Fiil
bir tasarıyı zihninde evirip çevirmek Fiil
aletlerini teslim etmek Fiil
biletini kapıda kontrolöre vermek Fiil
birdenbire dönmek Fiil
birinin dikkatini bir şeye yöneltmek Fiil
dikkatini bir şeye yöneltmek Fiil
back1 (32).
(a) geride bırakmak, (öfke, kin vb.'ni) unutmak, (b) ihmal etmek, yüz/sırt çevirmek, terketmek.
He
turned his back on his own family when they needed help.
bir şeye sırt çevirmek Fiil
partisini değiştirmek Fiil
rüzgârla gitmek Fiil
zamana uymak Fiil
(a) öğrenmeye/alışmaya çalışmak, (b) bir işi ele almak, (c) becerikli olmak, eli her işe yakışmak.
eli her işe yatkın olmak Fiil
elini bir işe atmak Fiil
bir işe koyulmak Fiil
(a) başını döndürmek, (b) övmek, methetmek, pohpohlamak, överek göklere çıkarmak, gururunu okşamak, gururlandırmak, gurur vermek.
işini bitirip teslim etmek Fiil
arsasını paraya çevirmek Fiil
burun bükmek Fiil
ceplerinin içini dışına çıkarmak Fiil
evinin yolunu tutmak Fiil
birini reddetmek Fiil
reddetmek Fiil
biletini kapıda kontrolöre vermek Fiil
cepinıters yüz yapmak Fiil
işini haleflerine devretmek Fiil
birinin çırağını başka birine devretmek Fiil
(bir şeyi) kendi lehine çevirmek Fiil
beğenmemek, burun kıvırmak, yüz çevirmek.
I wish my children wouldn't turn up their noses at doing their schoolwork.
bir şeye burnunu çevirmek Fiil
bir şeye burun kıvırmak Fiil
burun kıvırmak Fiil
ölmek, nalları dikmek.
azami/asgari kapasite oranı, maksimum/minimum kapasite oranı İsim, Makine
anahtar teslim Sıfat, Medeni Hukuk
fırsat kollamak, sırasını beklemek.
He's just waiting his chance to strike.
sırasını beklemek Fiil
nöbet
otomatik dönüş
yardım, lûtuf, inayet. İsim
sıra ile, nöbetle, sırası gelince.
yarı dönüş: kayakçılıkta dururken bir kayağı yukarı kaldırıp 90° döndürerek yere basma ve sonra öbürünü ona paralel duruma getirme İsim
sola dönüş
hızlı ciro
kısa bir süre içinde yapılan alım ya da satım
nöbet
münavebe
sıra
S şeklinde demiryolu dönemeci.
90 derece sağa dönüş
(a) (komut) sağdan geriye dön! (b) sağdan geriye dönüş.
başlangıcından sonuna kadar bir vadeli iş muamelesi
ani dönemeç
geriye dönüş
geriye çark etme
U dönüşü
bir elektrik düğmesini çevirmek Fiil
öbür tarafa dön(dür)mek, evirip çevirmek.
turn about!
ask. geriye dön!
nöbetle, sıra ile.
başıboş bırakmak, salıvermek.
aleyhine dön(dür)mek.
nöbetle, sıra ile.
geri(ye) dönmek.
He turned around when he heard a noise: Bir gürültü duyunca geri döndü.
(a) bir tarafa dön(dür)mek, (b) saptırmak, vaz geçirmek.
(a) yüz çevirmek, yüzüstü bırakmak, sevgi/yardım vb. göstermemek, (b) reddetmek, inkâr etmek, kabul etmemek,
(c) başka tarafa yöneltmek/çevirmek, (d) dönüp gitmek, (e) vazgeçmek, (f) kovmak, defetmek.
(a) geri çevirmek/dön(dür)mek, (b) sayfanın kenarını kıvırmak.
turn the page back and it will mark your place.
iflas etmek Fiil
borsada fiyatları indirmek Fiil
torna.
siyahlanmak siyahlaşmak Fiil
kararmak Fiil
morarmak Fiil
mavileşmek Fiil
döner köprü
borsada fiyatları yükseltmek Fiil
button ile ayni anlama gelir. kapı tokmağı.
kapı tokmağı. İsim
burma
dönüş çapı İsim, Ulaşım
reddetmek, (radyo vb.) kısmak.
(a) kıvırmak, bükmek, katlamak, (b) reddetmek, geri çevirmek, (c) (iskambil kâğıdı vb.) yüzünü aşağı
çevirmek, (d) kısmak.
turn the radio down: radyonun sesini kısmak.
bir adayı kabul etmemek Fiil
her şeyin altını üstüne çevirmek Fiil
değişmeden kalmak Fiil
(borsa) istikrar bulmak Fiil
kırlaşmak Fiil
yeşermek Fiil
(a) sunmak, takdim/teslim etmek, vermek.
to turn in a resignation. (b) haber vermek, ihbar etmek,
ele vermek, (c)
k.d. yatmak. (c) içine kıvırmak, içeriye çevirmek.
suç ortaklarını ihbar etmek.
olmak, kesilmek, dönüş(tür)mek, çevirmek.
turn the matter into a joke: işi şakaya çevirmek.
allak bullak olmak Fiil
şekerlenmek Fiil
anahtar teslim
anahtar teslim sözleşmesi
sola dönmek Fiil
sola dön işareti
salıvermek, serbest bırakmak.
tüccar olmak Fiil
(Br) kurların yükselmesi
kefelerin oynaması
(a) (su musluğu, gaz vb.) kapatmak, kesmek, (b) (ışık) söndürmek, (c) kaldırıma çıkmak, (d)
argo
ilgisini kaybetmek, bıkmak, usanmak, (e) lâfa boğmak, sözü değiştirip cevapsız bırakmak, (f)
Brit. yol vermek, (g) sapmak.
radyoyu kapatmak Fiil
(a) (su vb.) akıtmak, (musluk, radyo vb.) açmak, (ışık) yakmak, (b) (makine vb.) çalıştırmak, işletmek,
faaliyete geçirmek.
turn someone on to do something: birini bir işe koymak. (c) göstermek, meydana vurmak.
She turned on the charm and won him over: Bütün cazibesini gösterip onun kalbini fethetti. (d)
argo esrar iç(ir)mek, uyuşturucu madde vermek/kullanmak, (e)
argo esritmek, heyecanlandırmak, canlandırmak, tahrik etmek, uyarmak, iştahlandırmak, (f)
turn upon ile ayni anlama gelir. düşman kesilmek, saldırmak.
sobayı açmak Fiil
suyu açmak Fiil
havaya bağlı olmak Fiil
turunculaşmak Fiil
(a) (ışık vb.) söndürmek, (su/gaz vb.) kapatmak, kesmek, (b) üretmek, imal etmek, yapmak, meydana getirmek,
istihsal etmek.
This factory can turn out 125 cars a day. (c) anlaşılmak, açıklanmak, meydana çıkmak.
It turns out that she's the admiral's daughter: Amiralin kızı olduğu anlaşılıyor. (d) sonuçlanmak, neticelenmek, sonunda … olmak, dönüşmek.
Things have turned out well: İşler yoluna girdi/iyi sonuçlandı.
as it turned out … : halbuki sonunda/neticede …
It turned out nice and sunny again: Sonunda hava tekrar güzelleşti.
It has turned out as I said: Sonunda dediğim çıktı.
it turns out that … : sonunda anlaşıldı ki …
The wallet turned out to be mine: Meğer cüzdan benimki imiş. (e) toplanmak, yığılmak.
Everyone turned out to see the King: Halk kralı görmek için toplandı. (f) (dolap vb.) boşaltmak, (g) tersyüz etmek, (h) dışarı atmak, kovmak.
turn out the government: hükümeti düşürmek. (i)
k.d. yataktan kalkmak, (j) otlatmak için dışarı çıkarmak.
turn a horse out (to grass): atı otlatmaya çıkarmak.
ters gitmek Fiil
(ürün) kötü olmak Fiil
hükümeti devirmek Fiil
(a) devirmek, çevirmek, (araba vb.) yana devrilmek, (kayık vb.) alabora olmak, (b) ters döndürmek, evirmek,
altüst etmek, (c) devretmek, aktarmak, havale/teslim etmek.
to turn something over someone: bir şeyi birisine devretmek. (d) (motor) çalışmak, işlemek, (e) (mal) alıp satmak.
turn over merchandise. (f) (belirtilen fiyata) satmak, (g) sermayesini kurtarmak, (h) etraflıca düşünmek, zihninde evirip çevirmek.
to turn an idea over in one's mind: bir fikri zihninde evirip çevirmek.
yönetimi devretmek Fiil
(üretim) başka işler için ayarlamak Fiil
sararmak Fiil
pembeleşmek Fiil
morarmak Fiil
morlaşmak Fiil
acılanmak Fiil
kızarmak Fiil
kırmızılaşmak Fiil
kızıllaşmak Fiil
(tersine) çevirmek, çevrilmek, dön(dür)mek, devret(tir)mek.
to turn round and round: habire dönmek,
dönüp durmak.
to turn round on someone: birisinin aleyhine dönmek.
(piyasa) gevşemeye yüz tutmak Fiil
kaçmak, tüymek, toz olmak.
konjonktürü canlandırmak Fiil
ağır basmak Fiil
suyu açmak Fiil
(a) yardım dilemek, başvurmak, müracaat etmek.
not to know where to turn: nereye başvuracağını
bilememek. (b) kolları sıvamak, işe girişmek, gayret etmek.
We'd better turn to and clean up this place. (c) dönüşmek, çevrilmek, olmak.
The rain turned to snow: Yağmur kara çevrildi.
The ice turned to water: Buz eriyip su oldu. (d) (belirli bir sayfayı) açmak.
başka bir konuya geçmek Fiil
hain olmak, hainlik etmek.
altüst olmak, ters dönmek, alabora olmak.
(gemi, kayık vb.) alabora olmak, ters dönmek.
çift sürerek bir şeyi toprağın altına koymak Fiil
(a) yukarı çevirmek, çevirip kaldırmak, (b) kazıp çıkarmak, (c) bulmak, keşfetmek, meydana çıkarmak,
(d) şiddetlendirmek, artırmak, (e) vukubulmak, vukua gelmek, olmak, ortaya çıkmak, tahaddüs etmek.
till something better turns up: daha iyisi oluncaya kadar. (f) belirmek, gözükmek, çıkıvermek, zuhur etmek, gelmek, peyda olmak.
if anyone turns up: bir gelen olursa/şayet biri gelirse. (g) kıvırmak.
turn up the nose (at …): …'e burun kıvırmak/küçümsemek.
damlamak Fiil
(pazar) zayıflamak Fiil
aklaşmak Fiil
sararmak Fiil
sarılaşmak Fiil
mükemmel ifade tarzı