[hair]

(İskoçya) huzursuzluk sebebi
saçıni düzeltmek Verb
istemeye istemeye
tüyün tersine
oksijenli saç
sarı saç
kılpayı
kıl kadar
deve tüyü kumaş
resim fırçası yapımında kullanılan ince kıl
deve tüyü
deve tüyü.
deve tüyüne benzer şey (sincabın kuyruk tüyü vb.).
camel's hair = camelhair = camel's-hair brush:
sincap kuyruğundan yapılan resim fırçası.
deve tüyü kumaş: deve tüyünden (bazen yünle karıştırılarak) yapılan açık kahverengi yumuşak kumaş.
saçıni taramak Verb
taranmak Verb
çapraz
ince artı imleci Information Technology
bukle
kıvırcık saçlar
saçıni başını yolmak Verb
çorbasında saç bulmak Verb
kıl gibi
(US) siyasal kampanyalarda kullanılan para
üzüntüden saçı ağarmak, çok üzülmek.
canını sıkmak, başının etini yemek.
(birinin) canını sıkmak, (bir kimseyi) rahatsız/taciz etmek, bir kimseye musallat/tebelleş olmak, damarına
basmak.
He gets in my hair: Canımı sıkıyor.
üzüntü/endişe vermek, üzüntüden saçlarını ağartmak.
kır saç
yağlı saç Noun
(bazı hayvanlarda) koruyucu tüy: asıl kürkü koruyan uzun/kaba dış tüy. Noun
saç.
a fine head of hair: gür ve güzel saç.
He has black hair: Saçları siyahtır.
to
wash one's hair: Saçını/başını yıkamak.
to get one's hair cut: saçını kestirmek, saç tıraşı olmak.
I must get my hair cut.
to do one's hair: saçlarını düzeltmek/taramak, saç tuvaleti yapmak.
to have one's hair done: saçını yaptırmak.
Her hair is always very well done/very neat/very nice.
to have one's hair set: mizanpli yaptırmak.
Noun
kıl, tüy.
The cat has left her loose hairs all over my clothes.
against the hair: tüyün tersine. Noun
kıl gibi ince şey, tel, lif, elyaf. Noun
telcik. Noun, Botany
yün kumaş (devetüyü, tiftik, alpaka vb.). Noun
kıl payı, kıl kadar, çok az/ufak/cüz'î miktar (zaman, mesafe vb.).
He won the race by hair: Yarışı çok az farkla kazandı. Noun
saç/kıl/tüy gibi, kıldan/tüyden yapılmış. Adjective
saç+, saç bakımına yarayan.
hair dye: saç boyası.
hair net: saç filesi.
hair style: saç biçimi/modası. Adjective
tüy Noun, Textile Industry
saç tokası Noun, Clothing-Fashion
saç fırçası Noun
saç bakımı Noun, Medicine
saç tokası Noun, Clothing-Fashion
saç boyası Noun, Clothing-Fashion
saç boyası Noun, Clothing-Fashion
ince çizgi pergeli
bigudi
saç kurutma makinası Noun
saç kurutma makinesi Noun, Personal Care-Hygiene
saç boyası Noun, Clothing-Fashion
saç kökü. Noun
briyantin
saç dökülmesi Noun, Diseases
saç filesi. Noun
(akşamdan kalma içki mahmurluğunu gideren) içki.
içkinin etkisini azaltmak için sonradan içilen bir kadeh içki Noun
(akşamdan kalma içki mahmurluğunu gideren) içki.
saç briyantini
kıl fırça, kıldan yapılmış resim fırçası. Noun
bazı tırtılların ince kılı. Noun
firkete Noun
saç tokası Noun, Clothing-Fashion
tüyler ürperten öykü
korkunç
tüyler ürpertici
kulaksız ayıbalığı
(Phocidae). Noun
bu hayvanın kürkü. Noun
şampuvan
kıl fanilâ: vaktiyle keşişlerin kendilerine eziyet için giydikleri kaba giysi. Noun
ufak saç tokası.
slide ile ayni anlama gelir. Noun
(matbaacılıkta) en kısa aralık, harfler/işaretler arasındaki en küçük açıklık. Noun
kılı kırk yarma
saç spreyi
(yazıda/baskıda) çok ince çizgi. Noun
saç cilası Noun, Clothing-Fashion
istinatlı tetik: hafifçe dokunmakla silahı ateşleyen tetik. Noun
kıl payı elde edilen çoğunluk
kıl payı elde edilen çoğunluk
kıl payı, pek az (mesafe, zaman), çok yakın, ramak.
He escaped drowning by a hair's-breadth = hairsbreadth
= hairbreadth: Az kaldı boğuluyordu = Boğulmasına ramak kaldı.
to be within a hair's-breadth = hairsbreadth = hairbreadth of death: ölümüne ramak kalmak.
The bullet missed him by a hair's-breadth = hairsbreadth = hairbreadth: Az kaldı vuruluyordu.
He was within a hair's-breadth = hairsbreadth = hairbreadth of bankruptcy.
pamuk ipliğine bağlı olmak Verb
saçına röfle yaptırmak Verb
saç kestirmek Verb
saçına mizanpli yaptırmak Verb
mizanpli yaptırmak Verb
(US) tahammülünü yitirmek Verb
sık/gür saç.
She has a beautiful head of hair. Noun
saçı omuzlarına düşmek Verb
hiçbir emare/işaret/haber (genellikle olumsuz tümcelerde kullanılır).
I haven't seen hide or hair
of them for 20 years at least.
tüyleri diken diken oldu
sükûnetini bozmamak Verb
sinirleri üstünde olmak Verb
öfkelenme! kızma! sakin ol!
bir şeyden dolayı üzülmek Verb
(hanımlar) samimi davranmak Verb
(a) rahatına/keyfine bakmak, teklifsiz davranmak, (b) içini dökmek/açmak, sırrını açmak.
rahatlamak Verb
gevşemek Verb
kâkül
lüle
perçem
uzun saç
(a) saçı dökülmek, (b)
argo öfkelenmek.
korkutmak, dehşete salmak, tüylerini diken diken yapmak.
It was enough to make your hair stand on
end.
His hair stood on end at the sight: Görür görmez düyleri diken diken oldu.
korkutmak, dehşete salmak, tüylerini diken diken yapmak.
It was enough to make your hair stand on
end.
His hair stood on end at the sight: Görür görmez düyleri diken diken oldu.
tüylerini ürpertmek Verb
dehşete salmak, korku/dehşet vermek, (manen) sarsmak.
hiçbir şey, ne bu ne de o. Ne Şamın şekeri, ne Arabın yüzü.
kılına (bile) dokunmamak, nazik/kibar davranmak, hiçbir zararı dokunmamak. not harm a fly.
kılı kıpırdatmamak
aldırmamak, aldırış etmemek, umursamamak, umurunda olmamak, istifini bozmamak, kılı kıpırdamamak, boş vermek.
saçlarını ayırmak Verb
volkanik cam ipliği: havaya püskürülen lavanın katılaşmasından oluşur. Noun
saç protezi Noun, Medicine
protez saç Noun, Medicine
(kız) saçlarını topuz yapmak.
dövünmek, saçını başını yolmak.
tincik, topraktan su ve mineralleri emen kıl gibi ince kök uzantısı. Noun
birinin saçını şekillendirmek Verb
birinin saçını yapmak Verb
mizanpli
saçıni örüyor
ısırgan tüyü/dikeni. Noun
düz saç
bir içki âleminin ertesi günü mahmurluğunu gidermek için bir bardak daha içmek.
saçını başını yolmak.
saçını başını yolmak, son derece üzülmek/öfkelenmek, öfkeden deliye/çılgına dönmek.
tıpkı, tamamıyla, tıpatıp, kılı kılına, tıpkısı tıpkısına, tıpı tıpına, en ince ayrıntılarına kadar.
saçsız
kılı kıpırdamadan, son derece sükûnetle/soğukkanlılıkla.

Hayrette kalmış, şaşırmış, mütehayyir