[mean]

... ... olarak anlaşılmalıdır. Law
... ... olarak yorumlanmalıdır. Law
aşağılık tip
alçakca davranmak Verb
alçakça davranmak Verb
sayıbilgisel ortalama, aritmetik ortalama.
sayı ortalaması
aritmetik ortalama
hatırı sayılır bir bilgin olmak Verb
uzambilgisel ortalama:

n
pozitif sayının çarpımının

n
'inci mertebeden kökü
bunların uzambilgisel ortalamasıdır.
ılım(lılık), itidal, ifrata kaçmayış, makul ve ılımlı tutum. Noun
golden section. Noun
altın bölüm: a/b = b/(a+b) bağıntısını sağlayan a ve b uzunlukları veya kenarları bunlarla orantılı olan şekil. (a/b = 0.618 dir). Noun
(ortalama) Grinviç saati. Noun
harmonik ortalama
kendini beğenmek Verb
yani
Ciddiyim. Sentence
Şaka yapmıyorum. Sentence
Samimi söylüyorum. Sentence
Yani,
bu ara da
mahalli ortalama saat
yerel vasati saat
niyetlenmek, niyet etmek, istemek.
I mean to talk to him about the meeting: Onunla toplantı hakkında
konuşmak istiyorum/niyetleniyorum.
without meaning it: istemeden, kasıtsız olarak.
Verb
kararlaştırmak, tasarlamak.
It is meant for you: Bu sizin için.
meant for a storeroom: depo olarak dasarlanmış. Verb
amaçlamak, kastetmek, (demek) istemek.
He means no harm: Kötülük kastetmiyor (kötü bir maksadı
yok).
That remark was meant for you: Bu ihtar sana idi (seni amaçlıyordu).
What do you mean (by that): Ne demek istiyorsun? (Neyi kastediyorsun? Maksadın nedir?).
I didn't mean to be rude: Bu kabalığı isteyerek yapmadım.
Verb
anlamında olmak, anlamı/manası … olmak, … demek, ifade etmek.
The French word “

oui

means “yes”: Fransızca “
oui ” kelimesi “evet” demektir.
The word “freedom” means many things to me: “Hürriyet” kelimesi benim için çok şeyler ifade eder.
What is that look supposed to mean? O bakışın anlamı ne? (O bakışla ne demek istiyorsun?).
Verb
… demek, sonucunu doğurmak, sonucuna ulaştırmak, gerçekleştirmek, mümkün kılmak.
This bonus means
that we can take a trip to Florida: Bu ikramiyeyi alınca Floridaya gidebiliriz.
Verb
(bir kimseye karşı belirli bir) niyet beslemek, niyetinde olmak.
I mean to be friendly with you:
Seninle dost olmak niyetindeyim.
Verb
(değerinde) öneminde) olmak, demek olmak, önem taşımak.
Money doesn't mean happiness: Para mutluluk
demek değildir.
It doesn't mean much: Çok önemi yok.
I can't tell you what it meant to me: Bunun benim için ne kadar önemli olduğunu anlatamam.
You mean everything to me: Sen benim herşeyimsin.
Verb
niyetlenmek, tasarlamak, kurmak, (ciddî olarak) düşünmek.
I mean this book for you: Bu kitabı
sana vermeyi düşünüyordum.
What do you mean to do: Ne yapmak niyetindesin? (Ne yapmayı düşünüyorsun/tasarlıyorsun?)
You don't really mean it: Şaka yapıyorsun(uz)/Gerçekten böyle yapmayı düşünmüyorsun(uz).
Verb
(sözünde/kararında) ciddî olmak, sözünün eri olmak, şakası olmamak.
I mean what I say: Ciddî söylüyorum/sözümde
ciddîyim/lâf olsun diye söylemiyorum.
The boss means what he says about strikes.
Verb
âdi, bayağı, basit, alelâde.
The shoes were of mean quality. He has some mean job at the local factory.

no mean: (a) alelâde değil, mükemmel, eşi az bulunur, önemli.
He is no mean scholar: Önemli bir bilgindir.
He's no mean cook: Mükemmel bir aşçıdır. (b) zor, güç, çetin.
no mean task: çetin/zor iş.
Adjective
(a) alçak(ça), aşağılık.
a mean trick: alçakça bir hile.
take a mean revenge: alçakça öcünü
almak. (b) soysuz, asaletsiz.
a peasant of mean birth.
Adjective
önemsiz, değersiz, ehemmiyetsiz, kıymetsiz.
mean little details. Adjective
kirli, pis, kılıksız, pejmürde, yoksul, fakir.
meaner quarters of the city: şehrin fakir mahalleleri.

They could only afford the meanest of rooms in a poor area: Paraları fakir bir semtte son derece pis bir oda kiralamaya yetiyordu.
Adjective
rezil, alçak, düşük, pespaye, namert, menfur, ahlâksız.
mean thoughts/ character: namert düşünceler/karakter.

How could anyone be so mean? İnsan nasıl bu denli alçalabilir?
Adjective
pinti, cimri, hasis, nekes, eli sıkı.
mean about money: para hususunda cimri.
He is a mean
man to do business with: Hasisin biridir, onunla iş yapılmaz.
Adjective
(a) bencil, küstah, mütecaviz, (b) kötü, fena, insafsız.
I felt mean not letting her go: Onun
gitmesine engel olmakla insafsız davrandım.
Adjective
huysuz, musibet, başbelası, zaptolunmaz, tehlikeli, zor, başa çıkılmaz.
a mean horse/animal. That's
a mean dog, be careful it doesn't bite you. a mean drunk man.
Adjective
şahane, nefis, mükemmel, kusursuz, yaman, dehşetli.
He plays a mean game of golf. Plays a mean trumpet. Adjective
(a) utangaç, çekingen, mahcup, (b) mahcup/rezil olmuş, utanmış.
to feel mean (about something): (bir şeyden) utanmak. Adjective
keyifsiz, rahatsız, hasta.
I feel mean today: Bugün keyifsizim. Adjective
çetin, güç, tehlikeli.
a mean corner to cross. Adjective
bön, budala, aptal, salak. Adjective
gen.
means: araç, vasıta, usul, yöntem, yol, çare, vesile.
means of transport: taşıtlar,
ulaşım araçları, nakil vasıtası.
Taking a plane is the quickest means of getting there. Use any means to secure peace.
means to an end: gayeye ulaştıran vasıta.
The end justifies the means: Gaye vasıtayı meşru kılar.
Noun
orta, vasat.
the golden mean: her şeyin kararı, ikisi ortası, ideal olan şey. Noun
ortalama (değer), vasatî, sayıbilgisel ortalama.
mean curvature: ortalama eğrilik.
mean deviation:
ortalama sapma.
mean value: ortalama değer.
arithmetic mean: sayısal/sayıbilgisel ortalama.
geometric mean: uzambilgisel/geometrik ortalama.
harmonic mean: uyumlu ortalama. (b) (orantıda) içler (1 ve 3'üncü terim).
Noun, Mathematics

expected value ile ayni anlama gelir. beklenen değer.
mean range: ortalama genişlik.
mean-square
deviation: ortalama üstikisel sapma.
mean-square error: ortalama üstikisel yanılgı.
Noun, Statistics
(tasımda) küçük öncül, orta terim. Noun, Logic
orta, vasat. Adjective
ortalama, vasatî.
mean distance: ortalama uzaklık.
mean pressure: ortalama basınç.
mean
temperature: ortalama sıcaklık.
mean time: ortalama güneş saati.
Greenwich mean time: Grinviç ortalama güneş saati.
mean sea level: ortalama deniz düzeyi.
Adjective
biri için çok şey ifade etmek Verb
vasiyetinde kızına bir ev bırakmayı düşünmek Verb
biri için çok şey ifade etmek Verb
alçakca davranış
alçakça davranış
ortalama
ciddî olmak, şakası olmamak, azimli ve kararlı olmak.
When she says she is going to get good marks, she means business.
niyetinde ciddî/kararlı olmak, (yapmaya) azmetmek, şakası olmamak.
ortalama kapasite
aşağılık karakter
şamatalı pis rekabet
haksız rekabet
orta yol
alçakca işlenen suç
alçakça işlenen suç
ortalama sapma.
ortalama mesafe
ortalama uzaklık
ortalama su çekimi
ortalama vade günü
ortalama süre
ortalama verim
ortalama randıman
bkz
orta yükseklik
kağşamış ev
fakirhane
kötü niyet beslemek, niyeti kötü olmak.
ortalama artış
bayağı adam
aşağılık
yeknesak iş
(US) tatsız
ortalama ömür
itibarıni kaybetmek demek Verb
itibarını kaybetmek demek Verb
ortalama su düşüklüğü
kötülük yapma kastı olmamak Verb
kasti olmamak Verb
kasti olmamak Verb
kötü niyeti olmamak Verb
ortalama sayı
oğlunu kendisine halef olarak düşünmek Verb
ortalama verim
ortalama basınç
orta oranlı, geometrik ortalama, iki sayının çarpımının karekökü. Örneğin a/x = x/b de x sayısı a ile b arasında orta oranlıdır. Noun
aşağı seviye
adi aşağılık herif
aşağılık herif
ortalama döviz kuru
ortalama onarım zamanı
ortalama güneş günü. Noun
astronomik saat, güneş saati: güneşin tam tepede bulunduğu ardışık iki an arasını 24 saat addederek hesaplanan zaman.
ortalama güneş saati. Noun
ortalama spot kuru
sefillerin oturduğu sokaklar Noun
Arka Sokaklar Proper Name, Cinema
ortalama güneş: gök ekvatorunda düzgün hızla hareket eden ve yıllık devrini hakikî güneşle aynı zamanda tamamlayan sanal güneş. Noun
yoksul mahalleler Noun
sefil çehreler Noun
ortalama dara
ortalama ısı derecesi
yerel vasati saat
ortalama zaman
vasati zaman
vasati güneş saati
düşünmek Verb
niyetlenmek Verb
niyet etmek Verb
hedeflemek Verb
amaçlamak Verb
istemek Verb
aşağılık oyun
ortalama değer
-e karşı iyi niyet beslemek, kötü maksadı olmamak.
He means well: Kötü bir niyeti yoktur/hüsnüniyet
sahibidir.
He means well by you: Size karşı iyi niyet besliyor.
biri için iyi niyet beslemek Verb
aylık ortalama
çok iyi sanatçı
büyük sanatçı
çok iyi şehir
soylu olmayan yoksul aileden gelme
ortalama karekök: bir dizideki sayıların kareleri ortalamasının karekökü.
kıs.:
rms. Noun
Öyle demek istemedi.
birinden alçakca yararlanmak Verb
birinden alçakça yararlanmak Verb
ortalama ağırlık
vasat ağırlık
Ne demek niye?
Ne demek istiyorsun?
Ne demek? Sentence, Language-Literature
Bu ne anlama geliyor?
Ne demek istiyorsun?