tüm masrafların eklendiği özel fiyat
ağzında sakız çiğnemek
Verb
bir konuyu evirip çevirmek
Verb
birini eve davet etmek
Verb
pazarlık görüşmeleri safhası
Noun
kauçuk ya da plastik mermi
(a) kandırmak, ikna etmek, yola getirmek. (b) ayıltmak, kendine getirmek, iyileştirmek, teskin etmek,
(c) ziyaretçi olarak getirmek.
(a) bring around, (b)
bring round to a subject: sözü bir konuya getirmek.
toptancı veya diğer aracıları bir yana bırakıp doğrudan üretici ya da ihracatçıdan satın alma
her zamanki pazarlama yollarına başvurmadan mal alma
(a) kanmak, razı olmak, yola gelmek.
He'll come round to our way of thinking: just leave him alone.
You'll soon come round to my way of thinking: Yakında benim dediğime gelirsin. (b) ayılmak, kendine gelmek, (c) sükûnet bulmak, sakinleşmek, (öfke/ağrı/sızı vb.) geçmek.
Leave him alone and he'll soon come round. (d) dolaşıp gelmek, yolu uzatmak/dolaştırmak, etrafını dolaşmak.
We came round the fields as we didn't want to go through the woods in the dark. (e) barışmak, kavgaya son verip anlaşmak. Jim and
Mary often argue, but it doesn't take long to come round. (f) yine/tekrar gelmek.
The time has come round to get out winter clothes: Kışlık elbiseleri çıkartma zamanı yine geldi. (g)
come about ile ayni anlama gelir. (gemi/rüzgâr) yön/rota değiştirmek.
The ship came round to sail into port. (h)
come over ile ayni anlama gelir. ziyaret etmek.
come around/over and see us sometime. (i)
argo (kadın) âdet görmek, aybaşı olmak.
(a) come around, (b) (gemi) rüzgâr yönünde seyretmek.
birşeyin etkisinden sıyrılmak
Verb
önce anlaşmadığı bir konuda fikrini değiştirmek
Verb
birini veya bir yeri ziyaret etmek
Verb
günlük işler.
Her daily round of cooking and cleaning.
(yan yola) sapmak, yanyoldan gitmek, dolaşmak, dolambaçlı yoldan gitmek, (kalabalık vb.'den kaçınmak
için) etrafından dolaşmak.
We detoured around the flooded part of the highway.
bir diplomatın her günkü yaşamı
çevresinde toplanmak
Verb
yanına gelerek destek olmak
Verb
(a) gidivermek, etrafını dolaşmak, dolaşıp geçmek.
as you get round the corner: köşeyi dönünce.
(b) yayılmak, şayi olmak, (c) kandırmak, ikna etmek, razı etmek.
get round someone: dil dökerek birini kandırmak.
Father doesn't want to let us go, but I know how to get round him. (d) yenmek, üstesinden gelmek, altından kalkmak.
get round a difficulty: bir müşkülü yenmek.
get round the law: hilei şer'iyesini bulmak.
birlikte masaya oturarak sorunu tartışmak
Verb
çevresine hızla bakmak
Verb
(a) (a) (düşünce, söz vb.) zihnine takılmak, zihnini işgal etmek, aklından çıkmamak.
There's a tune going round (in) my head. (b) go around.
(yiyecek) herkesin yemesine yetecek kadar almak
Verb
resmi olmayan ziyarette bulunmak
Verb
(doktor) viziteye çıkmak
Verb
(bir şeyi, özellikle gıdayı) elden ele geçirmek/dolaştırmak.
(US) avare avare dolaşmak
Verb
burnunu çıkarıp şehri dolaşmak
Verb
dünya yolculuğuna çıkmak
Verb
hemen köşebaşında oturur olmak
Verb
her türlü olanağa başvurmak
Verb
bir yerde etrafa bakmak
Verb
yuvarlak şekil vermek
Verb
büyük şirketlerin üniversiteleri dolaşarak öğrencilerden iş arayanlara kendileriyle ilgili bilgi vermeleri
ve işe alma görüşmeleri yapmaları
Noun
çok turlu ihale
Economics
konuşmacının çevresinde toplanmak
Verb
dörtte bir daire kesitli çıta/pervaz
Noun
yuvarlak, değirmi.
The earth is round.
Adjective
halka/çember biçiminde.
Eyes round with astonishment: Hayretten faltaşı gibi açılmış gözler.
He looked at me, his eyes round with fear.
Adjective
silindir biçiminde, silindirik.
Adjective
toparlak, küresel, top (gibi).
Heavy round stones.
Adjective
yarımküre biçiminde.
Adjective
eğrisel, kavisli, sivri köşesi olmayan eğri çizgilerden oluşmuş.
Adjective
dairesel hareketli, dönerek yapılan.
The waltz is a round dance.
Adjective
tam, bütün, eksiksiz, noksansız, tamam.
a round dozen.
Adjective
kesirsiz, küsuratsız, tam (sayı).
round number: kesirsiz sayı, yuvarlak rakam.
Adjective
10 sayısının tam kuvvetleriyle ifade edilen: 10, 100, 1000 gibi.
Adjective
çok, bol, hayli, büyük.
a good round fee.
Adjective
(ses) dolgun, gür.
a mellow, round voice: yumuşak, gür bir ses.
a round oath: okkalı küfür.
Adjective
yaklaşık/takribî/tahminî, yuvarlak hesap.
Adjective
çabuk, atik, çevik, süratli.
to go at a good round pace: hızlı gitmek, çevik adımlarla yürümek.
Adjective
açık, çekinmesiz, dürüst.
He scolded her in good round terms.
Adjective
yuvarlak/toparlak şey.
out of the round: tamamen yuvarlak değil.
Noun
rounds: devir, devre, dönem, nöbet.
Noun
el, parti.
a round of bridge: bir el briç, bir briç partisi.
Noun
(silah) atım, atış.
a round of ten shots.
Noun
mermi, bir atımlık cephane.
Every man must carry a hundred rounds: Her er yüz mermi taşıyacak.
to have only five rounds left: sadece 5 mermisi kalmak.
Noun
birer içimlik, birer porsiyon.
a round of drinks.
stand a round of drinks: grupta bulunan herkese içki ısmarlamak.
Noun
rond, halka şeklinde el ele tutuşarak yapılan dans.
Noun
deveran, (bir eksen etrafında) dönme/dönüş.
Noun
round of beef ile ayni anlama gelir. sığır budu.
Noun
hedefe atılan belirli sayıda ok.
Noun
(boks) dönem, 3 er dakikalık dövüşme sürelerinden herbiri.
Noun
birkaç sesle ve sıra ile söylenen şarkı.
Noun, Music
kol, devriye.
to go the rounds: kol gezmek.
Noun
boyunca.
all year round: bütün yıl boyunca.
etrafını, etrafında, etrafta(n), her yönde(n).
A crowd gathered round: Etrafta bir kalabalık toplandı.
argue round and round a subject: asıl konuya girmeyip ayrıntılar üzerinde münakaşayı uzatmak.
dairesel olarak.
The wheel turns round .
her tarafa, her yana, herkese.
There is not enough to go round: Bu herkese yetişmez.
Privisions enough to go round .
etrafı, çevresi, muhiti.
garden with a wall right round: etrafı duvarla çevrili bahçe.
a log 1 m. round: çevresi 1 m. olan bir kütük.
It's a long way round: O yol çok dolaşır/uzar.
öteye beriye, ötede beride, etrafta, ileri geri, bir yandan bir yana, ağızdan ağıza, bir durumdan ötekine.
A gossip is going round that taxes will go up again: Vergilerin tekrar yükseleceğine dair bir söylenti etrafta dolaşıyor.
civarda, yakınlarda.
round here: buralarda, bu civarda.
to hang round: civarda dolaşmak,
bulunduğu yerden uzaklaşmamak.
ask someone round: yakında oturan bir kimseyi davet etmek.
Summer will soon come round: Yazın gelmesi yakındır. Winter came round: Kış gelip çattı.
süresince, bütün … .
all the year round: bütün sene.
He works all the year round without a holiday.
takriben, tahminen, aşağı yukarı, … sularında.
It happened round 9 A.M.: Saat 9 sularında oldu/vukubuldu.
round about ten: tahminen on.
yuvarlaklaş(tır)mak.
The carpenter rounded the corners of the table.
Verb
değirmi hale koymak/gelmek, toparlak olmak/yapmak.
Verb
bit(ir)mek, dönemi tamamlamak.
Verb
etrafını sarmak, kuşatmak.
Verb
etrafını dolaşmak.
They rounded the island. The ship rounded Cape Horne.
Verb
dönmek.
The car rounded the corner.
Verb
geri dön(dür)mek.
The bear rounded and faced the hunter. to round on one's heel.
Verb
dudakları yuvarlaklaştırarak söylemek.
ü is a rounded vowel. spread, unround.
Verb, Phonetics
yuvarlak rakamla ifade etmek, en yakın 10'un katı sayı ile ifade etmek.
15837 can be rounded to 15840, then to 15800, then to 16000.
Verb, Mathematics
dairemsi
Adjective, Botany
tümaçı, 360°'lik açı.
Noun
vals gibi dönerek yapılan dans.
Noun
halka şeklinde dizilerek oynanan oyun.
Noun
palanganın alt makaralarını çekip ayırmak.
yuvarlak rakam/sayı.
Noun
yuvarlak ve okunaklı elyazısı.
Noun
palanga makaralarını birbirine yaklaştırmak.
dönüşmek, gelişmek, … haline gelmek.
The talk rounded into a plan.
yuvarlak miktarda alım satım yapma ya da böyle alıp satılan menkul kıymetler
(US) yüz hisseden fazla içeren hisse senedi paketi
yuvarlak rakam, yuvarlak hesap.
in round numbers: yuvarlak hesapla.
yuvarlak rakam/sayı.
Noun
bir hesabı yuvarlamak
Verb
üyelerin kendi mütalâalarını yazıp imzaladıkları mektup/tutanak vb..
Noun
yuvarlak imzalı dilekçe: imzaların aynı önem ve sırada olduğunu belirtmek için yuvarlak bir çerçeve oluşturacak
şekilde atıldığı dilekçe.
Noun
her oyuncunun ötekilerle en az bir defa karşılaştığı turnuva.
Noun, Sports
omuzları öne bükük ve sırtı yuvarlakça
but kebabı, sığır budundan kesilmiş kebaplık et.
Noun
yuvarlak masa toplantısı/konferansı, her üyeye eşit hak/yetki tanıyan toplantı.
Noun
Kral Arthur ve şövalyeleri(nin etrafında oturdukları masa).
Noun
yuvarlak masa(da oturan heyet), yuvarlak masa toplantısı.
yuvarlak masa müzakereleri
Noun
gemiyi rüzgâra karşı yöneltmek.
gidiş-dönüş seyahati.
round -trip: gidiş-dönüş.
gidiş-dönüş turistik gezi bilet ücretleri
Noun
başlangıcından sonuna kadar bir vadeli iş muamelesi
(a) (sığır/koyun vb. sürüsünü) toparlamak, bir araya toplamak.
We sent the dogs to round up the sheep. (b) toplamak, bir araya getirmek.
They had rounded people at gun point. (c)
den. palanga makaralarını birbirine yaklaştırmak.
dönüp dolaşıp aynı yere gelmek (faal olmaya rağmen sonuç alamamak
Verb
parti üyelerini toplamak
Verb
yan çizmek, önem vermemek, ciddiye almamak, önemsiz göstermeye çalışmak.
(ele alınması güç bir konudan, güçlükten vb.) kaçmak
Verb
(ele alınması güç bir konudan, güçlükten vb.) kaçınmak
Verb
cömertçe para harcamak
Verb
(US) seçmen bölgesini sık sık ziyaret etmek
Verb
sığır budu, buttan kesilen parça.
Noun
(tersine) çevirmek, çevrilmek, dön(dür)mek, devret(tir)mek.
to turn round and round: habire dönmek,
dönüp durmak.
to turn round on someone: birisinin aleyhine dönmek.
dönüp aksi yöne gitmek
Verb
(a) hızla dönmek, (b) fırlamak, seğirtmek, koşmak.
He's just whipped round to his aunt's to tell good news.