[wrong]

aksi gitmek Verb
dava edilebilecek haksız fiil
hatalı olduğunu kabul etmek Verb
mevsimsiz
(a) yanlış ata oynamak, yarışı kaybeden at üzerinde bahse girmek, (b) kaybedilmiş davayı savunmak.
yanlış kapı çalmak, nafile uğraşmak, boşuna ümitlenmek, avucunu yalamak.
If she expects me to get
her a job, she's barking up the wrong tree: Kendine iş bulacağımı umuyorsa, avucunu yalasın (boşuna ümitlenmesin).
bir tahtası eksik olmak Verb
(US) asosyal bir çevreden gelmek Verb
hazırlıksız yakalanmak.
The party started on the wrong foot: Toplantı aksiliklerle başladı.
kabahatli olmak Verb
sıkıntıda olmak Verb
yerinde olmamak Verb
yanlış yolda olmak Verb
kırkını geçmiş olmak Verb
yanlış yolda olmak Verb
yanlış iz üzerinde olmak Verb
(saat) doğru işlememek Verb
haksız olmak Verb
hata etmek Verb
tahtası eksik olmak Verb
yanlış tarafından işe başlamak Verb
(işe) ters tarafından başlamak.
tahmininde yanılmak, yanlış bilgi üzerine plân kurmak, geleceği görememek.
piç, gayrımeşru, evlilik dışı doğan.
(birisini) gafil avlamak, zayıf tarafından yakalamak.
kötüleştirmek Verb
ters tarafından kalkmak Verb
yanlış çıkmak Verb, Mathematics
Yanlışsam düzeltin. Sentence
yanlış saymak Verb
tamamıyla haksız
doğru ile yanlışın belirlenmesi
yanlış numara çevirmek Verb
mektupları yanlış posta kutularına koymak Verb
her yaptığı şeyi yanlış yapmak Verb
kabahat işlemek Verb
kabahat etmek Verb
birine haksızlık etmek Verb
Yanlış anlama.
Yanlış anlama.
yalancı çıkarma !
Yanlış anlama ama ...
yolun yanlış yönünde gitmek Verb
tek yönlü yolda ters gitmek Verb
sağlama bağlamak Verb
mali ahlaka aykırı davranış
işe yanlış yerinden sarılmak Verb
konuyu kökten yanlış anlamak Verb
durumu ya da söyleneni tümüyle yanlış anlamak Verb
tamamıyla yanlış anlamak Verb
birisi ile arası açılmak, bozuşmak.
yanlış/tersinden anlamak.
Don't get me wrong: Beni yanlış anlama.
birisinin itimadını/teveccühünü kaybetmek, gözünden düşmek.
hesabını şaşırmak Verb
solundan/ters tarafından kalkmak.
huysuz/hırçın olmak, herkesi terslemek, yatağın ters tarafından kalkmak.
He was born on the wrong
side of the blanket: O piç olarak doğdu.
birini yanlış anlamak Verb
söyleneni , yapılanı , vb yanlış anlamak Verb
vb yanlış anlamak Verb
bir kimse/bir şey hakkında yanılmak/hataya düşmek.
ters taraftan kalkmak: (o gün için) aksi/huysuz olmak, aksiliği/huysuzluğu üstünde olmak.
Never try
to reason with him when he's gotten up on the wrong side of the bed: Huysuzluğu üstünde iken makul yoldan onu iknaya çalışma.
tamamen yanlış/ters anlamak.
yanlış anlamak, ters anlam vermek, lâfı tersinden anlamak.
alınmak Verb
genze kaçmak Verb
bir şey için yanlış yöntem kullanmak Verb
yanlış kapı çalmak Verb
(a) ters/ aksi gitmek.
Everything is going wrong today: Bugün işler aksi gidiyor. (b) fena yola
/ahlâksızlığa sapmak.
It is sad that one so young should go wrong: Bukadar genç birisinin fena yola saptığını görmek (cidden) üzücü. (c) yanlışlık/ hata yapmak.
The sum is wrong, but I can't see where I went wrong. (d) fena geçmek.
The day by the sea went wrong . (e) bozulmak, işlememek, berbat olmak.
yanlış tahmin etmek Verb
yanlış tahminde bulunmak Verb
yanlış tahmin yürütmek Verb
(a) onda hiçbir bozukluk/anormallik görmüyorum. (b) bunda hiçbir sakınca görmüyorum.
There's something
wrong with him: Ona bir hal oldu; bu adamın şüpheli bir tarafı var.
Hayrola! inşallah herşey yolunda!
Yanılmışım.
yanılmış, hatalı, kusurlu, haksız.
be in the wrong: haksız/kabahatli olmak, haksız tarafta olmak.

He knew he was in the wrong, but he refused to concede the point.
put someone in the wrong: birini haksız çıkarmak.
yanlış zamanda yanlış yerde Adjective, Idioms
nefes boruma kaçmak Verb
doğru ile yanlış arasındaki farkı bilmek Verb
kendini mağdur hissetmek Verb
birini baştan çıkarmak, ayartmak, yanlış yola sevketmek.
doğru ile yanlış arasındaki çizgi
yanlış seçim yapmak Verb
zarar etmek Verb
bile bile yanlış beyanda bulunmak Verb
yanlış olduğu açık
saat inin ayarı bozuk
hiç hata yapmamak Verb
doğru/yanlış yolda.
put someone on the right/wrong track: birisini doğru/yanlış yola yöneltmek/sevketmek,
doğru/yanlış yolu göstermek.
on the right/wrong side of the tracks: zengin/fakir mahalleden, 34
single track: tek hatlı, tek yönlü.
a one track mind =
single track mind: aymazlık, gözü bağlılık, gafillik, dar görüş, saplantı, fikri sabit.
-den daha yaşlı, (belirtilen yaşı) aşmış/geçmiş.
He is on the wrong side of fifty: Yaşı elliyi
geçmiştir. on the right side of
yanlış yolda, yanılmış, yolunu şaşırmış.
yanlış iz üstünde
kasıtlı yapılan haksızlık
haksız fiil
birini haksız çıkarmak Verb
birinin hatalı olduğunu kanıtlamak Verb
birinin haksız olduğunu kanıtlamak Verb
haksız çıkarmak Verb
ceza gerektiren fiil
yanılmak, yanlış adım atmak, hata işlemek, çürük/yaş tahtaya basmak.
He's very good at dealing with
all kinds of people, he never puts a foot wrong.
birinin davranışını yanlış yorumlamak Verb
birinin hareketlerini yanlış yorumlamak Verb
birini çamura bulamak Verb
bir şeyi yanlış kimseye/kaynağa atfetmek.
kanuna aykırı olarak gayri menkulün elinden alınması
haksız bir fiili düzeltmek Verb
bir hatalı davranışı düzeltmek Verb
bir hatayı düzeltmek Verb
yanlış giden birşeyi düzeltmek Verb
doğru/yanlış kapı/şahıs/yer.
If you want help with French, you've come to the wrong shop , I don't
know a word of it: Fransızcadan yardım istiyorsan yanlış kapı çaldın, tek kelime bilmem.
sinirlendirmek, sinirine dokunmak.
birini sinirlendirmek Verb
kızdırmak, sinirlendirmek, canını sıkmak, tepesini attırmak.
pot kırmak, çam devirmek.
ters gelmek Verb
Bir tuhaflık var.
Bir gariplik var.
bir işe tersten başlamak Verb
işe yanlış tarafından başlamak Verb
bir işe tersinden başlamak Verb
işe yanlış yerinden başlamak Verb
yanlış bir muhasebe kaydını iptal etmek Verb
yanlış bir muhasebe kaydını iptal etmek Verb
birini çileden çıkarmak Verb
fena halde öfkelendirmek Verb
haksızlığa uğramak Verb
yanlış yola sapmak Verb
bir şeyi yanlış yorumlamak Verb
zor durumda bulunmak, müşkülâta saplanmak.
haksız çıkmak Verb
yanlış çıkmak Verb
Nerede hata yaptım?
Nerede yanlış yaptım?
Ne oldu?
Neyin var?
Sorun nedir?
yanlış, kusurlu, hatalı.
a wrong deed. a wrong answer.
What's wrong with you? Size ne oldu? Neyiniz var? Adjective
haksız.
be wrong: yanılmak, hata etmek, haksız olmak.
You are wrong to blame him. Adjective
uygunsuz, usule uygun olmayan.
This is the wrong time to make a visit.
be in the wrong place:
yanlış yerde olmak, makamının adamı olmamak.
Adjective
ters, aksi.
The wrong side of the cloth: Kumaşın ters yüzü.
be wrong side up: ters çevrilmek.

the wrong way round: ters.
He always says the wrong thing: Daima aksi şeyi söyler/ters konuşur.
The water went down the wrong way: Su genzine kaçtı.
Adjective
bozuk.
Something is wrong with the machine: Makinede bir bozukluk var.
What's wrong with the
bicycle? (a) bisikletin neresi bozuk? (b) bisikletin nesi var? (niye beğenmiyorsun?)
Adjective
istenilmeyen, makbul olmayan.
the wrong road: yanlış (istenilmeyen) yol. Adjective
ahlâksız, ahlâka aykırı.
Telling lies is wrong. Adjective
haksızlık, gadir, zulüm.
to suffer many wrongs. Noun
yanlış(lık), hata, kusur.
not to know right from wrong: Doğruyu yanlıştan ayıramamak. Noun
günah. Noun
yalan. Noun
haksızlık.
do someone a wrong =
do wrong to someone.: birine bir haksızlık yapmak, birinin günahına girmek. Noun
zarar. Noun
yanlış yol, sapıklık. Noun
yanlış/hatalı olarak.
You did it wrong again. Adverb
haksızlık etmek, hakkını yemek.
You wrong him by having such a low opinion of his work. Verb
kötülük yapmak, kötü davranmak, zarar vermek, gadretmek, zulmetmek. Verb
iğfal etmek, namusunu lekelemek. Verb
kötülemek, iftira etmek. Verb
yanlış adres
yanlış cevap
yanlış yanıt
yanlış uygulama
yanlış hesap
hatalı hesap
yanlış bağlantı
yanlış kayıt
yanlış kayıt ydı
yanlış tabir
hatalı bayrak
yanlış takımdan harf. Noun
yanlış takımdan harf
yanlış bilgi Noun
(telefonda) yanlış numara. Noun
(a) yanlış kimse/şahıs.
Me fight the champ? You've got the wrong number. (b) sevilmeyen/sevimsiz/antipatik
kimse.
She's O.K., but her sister's a wrong number.
Noun
her açıdan yanlış Noun, Idioms
iler tutar yanı olmayan Noun, Idioms
neresinden tutsan elinde kalan Noun, Idioms
birini lekelemek Verb
kumaşın ters yüzü. Noun
(yaşı) 50'yi geçmiş.
başarısızlıkla sonuçlanan spekülasyon
yanlış savaş (askeri stratejinin eleştirisi