şahmerdan, eskiden kale duvarlarını ve kapılarını yıkmak için kullanılan uzun ve kalın kütük.
Noun
su mengenesi: düşen suyun kuvvetinden yararlanarak suyu kaynaktan daha yükseğe çıkaran düzen.
ram ile ayni anlama gelir. akarsu gücü ile işleyen tulumba.
Koç burcu.
Noun, Astronomy
zırhlı mahmuzu, savaş gemisinde düşman gemisi teknesini delmeye mahsus sivri çıkıntı.
Noun, Maritime Traffic
basınç veya darbe uygulayan makine parçası.
Noun
hydraulic ram ile ayni anlama gelir. akarsu gücü ile işleyen tulumba.
Noun
kuvvetle/şiddetle vurmak, toslamak.
His car rammed mine.
Transitive Verb
şahmerdanla/kuvvetli vurşlarla çakmak, vurarak/zorlayarak pekiştirmek.
He rammed the bolt into the wall.
Transitive Verb
(a) tık(ıştır)mak, tıka basa doldurmak, sokmak, (b) zorlamak, zorla kabul ettirmek.
to try to ram an unpopular bill through Parliament: Meclisi, halkın istemediği bir yasayı kabule zorlamak.
Transitive Verb
kuvvetle itmek.
Transitive Verb
(silaha) barut doldurup sıkıştırmak.
Transitive Verb
(gemi) mahmuzlamak, mahmuz ile başka gemiye çarpmak.
Transitive Verb
rastgele erişimli bellek.
Noun
rastgele erişimli hafıza
Noun, Information Technology
bir denizaltıya bindirerek onu batırmak
Verb
istemediği bir şeyi/fikri zorla kabul ettirmek, zorlamak.
Father keeps ramming it down my throat that I should become a doctor.
istemediği bir şeyi birine zorla dinletmek
Verb
giysilerini bir bavula tıkıştırmak
Verb
başıni duvara çarpmak
Verb
başını duvara çarpmak
Verb
zorla kabul ettirmek
Verb
birinin gırtlağına basmak
Verb
bir şeyi iyice anlatmak/kafasına sokmak.
The First World War rammed home the same lesson.
zorla kabul ettirmek, sıkboğaz etmek, ister istemez razı etmek.
rasgele erişimli bellek
Information Technology