(Fr) vergiden muaf tutulan kısım
(klâsik mimaride) sütun tabanı.
taban, etek, kaide.
the base of a machine/pillar.
the base of a mountain: dağın eteği.
Noun
esas, temel.
the base of a building: binanın temeli.
the bases of needed reform: gerekli reformların esası.
Noun
(heykel, sütun vb.) taban, altlık, oturak, kaide.
the base of a column: bir sütunun tabanı/kaidesi.
Noun, Architecture
(dalın, sapın, bir organın) gövdeye birleştiği yer, sap dibi, bağlantı noktası.
The base of the thumb is where it joins the hand.
Noun
ana madde.
paint with a lead base: ana maddesi kurşun olan boya.
Noun
çıkış (noktası), hareket başlangıcı.
After we reached the top of the mountain, we returned to our base camp.
Noun
(beyzbolde) köşe: bir oyuncunun koşmaya başlamadan önce dokunması gereken 4 noktadan herbiri.
Noun
üs.
base command: üs komutanlığı.
base of operations: hareket üssü.
air base: hava
üssü.
naval base: deniz üssü.
Noun, Military
taban, kaide.
the base of a triangle/pyramide: üçgenin/piramidin tabanı.
Noun, Geometry
taban: logaritmanın, sayı sisteminin vb. tabanı.
Ordinary numbers use base 10, but many computers work to base 2. The base of the natural logarithm is the number e.
Noun, Mathematics
baz, alkali.
Noun, Chemistry
kök, taban: ekler atıldıktan sonra kalan sözcük.
Noun, Grammar
(transistorlarda) baz, taban.
Noun, Electronics
kurmak, esasını koymak, tesis etmek.
Verb
alçak, âdi, rezil, kötü, aşağılık.
base-hearted: alçak tabiatlı.
base-minded: kötü fikirli.
Adjective
şerefsiz, haysiyetsiz, haysiyet kırıcı, küçük düşürücü.
The soldiers were punished for their base conduct/behavior in running away from the enemy.
Adjective
değersiz, kıymetsiz, değeri düşük.
base currency: değeri düşük para.
Iron is a base metal, gold a precious one.
Adjective
kalp, sahte, düşük nitelikli.
base coin: kalp para.
Adjective
piç, soysuz, gayrımeşru.
base-born: piç.
Adjective
kibarlığını/asaletini/zarafetini yitirmiş, âdi, basit, bayağı, avama mahsus.
base language.
Adjective
(a) ufak yapılı, kısa, alçak, (b) alelâde, basit, aşağı mevki ve dereceli.
base employment.
Adjective
kalın (tonlu), pes perdeli, bas.
the base tones of a piano: piyanonun kalın sesleri.
Adjective
pavilion ile ayni anlama gelir. kıymetli taşın alt kısmı, taban.
taban sayısı
Noun, Mathematics
taban adresi
Information Technology
buluş patente bağlamak
Verb
temel stok değerleme yöntemi (elde bulundurulması gereken asgari stokun en düşük birim maliyetiyle mevcut
stok miktarı ve asgari stok miktarı arasında
katışık kurşun külçesi: içinde az miktarda altın, gümüş, çinko vb. bulunur.
Noun
yakıtını otomatik olarak alan soba/fırın/ısıtıcı.
Noun
üslenme alanı
Noun, Military
(US) kıymetsiz madenler karışımından yapılmış para
ana renk
Noun, Textile Industry
dış ülkelerdeki şubelerini finanse eden şirket
alçak (yüksek olmayan) mahkeme
arka bahçe (Br) ham petrol
askeriyenin ana deposu
Noun
baz etkisi
Noun, Economics
uç genişletmesi
Noun, Construction
ABD Hava Kuvvetleri mensuplarına mahsus satış mağazası.
Noun
temel rakam (istatistikte , öteki rakamların kıyaslandığı bir rakam
(beyzbolde) başarılı vuruş.
Noun
taban düzeyi: akarsuyun araziyi aşındırabileceği en alçak düzey.
taban seviyesi
Noun, Geography
temel çizgi, ana çizi, ana hat: ölçme veya mukayese için esas tutulan çizgi.
Noun
(beyzbolde) koşan oyuncunun içinde kalması gereken alanı sınırlayan çizgi.
Noun
motorlu araçlar bakım yeri
ucuz maden: altın, gümüş, platin gibi asal madenlerden başka madenler (demir, kurşun, bakır, çinko vb.).
noble metal, precious metal.
Noun
bir alaşımın aslî madeni.
Noun
üzerine kaplama yapılan maden.
Noun
nakit üzerinde hesap yapmak
Verb
aslî maaş/ücret: fazla mesai vb. hariç, normal sürede yapılan iş karşılığı alınan ücret.
Noun
karşılaştırma için temel kabul edilen dönem
reasürans prim fiyatının uygulandığı sedan şirket primi
esas fiyat (ilâve masraflar hariç).
Noun
taşıma ücretinin hesabına esas tutulan fiyat.
Noun
esas ücret: saat veya parça başına ödenen ücret.
Noun
taban yazmacı
Information Technology
çıplak ücret
Noun, Employment
aşağı tabakadan kimselerin yapacağı hizmetler
Noun
taban kesme
Noun, Construction
birşeyi birşey için temel almak
Verb
birşeyi birşey temeli üzerine kurmak
Verb
birşeyi birşeye dayandırmak
Verb
birşeyi birşeye dayandırmak
Verb
birşeyi birşey temeli üzerine kurmak
Verb
baz istasyonu
Noun, Communication
temel stok değerlendirme yöntemi
mevcut miktarlarda belirli düzeye inildiğinde stoku takviye sistemi
ortalama bir işçinin bir işi yapması için gerekli süre
ücretin hesaplanmasında esas olan birim (parça adedi , zaman birimi gibi
bir temel devreye ait bilgilere dayanılarak hazırlanan ağırlıklı endeks sisteminin ağırlıkları
Noun
sermaye tabanı
Noun, Banking
carrier ile ayni anlama gelir. vernik boya yapımında rengin katıldığı astar/taban madde.
sınıfsal temel
Noun, Sociology
müşteri tabanı
Noun, Management
veri tabanı: bir konu ya da örgüte ilişkin verilerden oluşan ve bilgisayarda saklanan bilgi topluluğu.
Noun
amortismana esas olan değer
dağıtımlı veri tabanı
Information Technology
first ile ayni anlama gelir. (a) (beyzbolde) koşucunun ilk ulaşacağı üs, (b) ilk amaç/hedef, bir
işte ulaşılmak istenen ilk aşama.
(çift vergileme anlaşması) sabit temel
sakız mayası
Noun, Food-Kitchen
(beyzbol) ev kalesi.
Noun
ana üs, merkez anayurt üssü.
Noun, Maritime Traffic
ak boya: boyayı redükleyerek elde edilen renksiz veya hafif renkli bileşim. Tekrar oksitlenerek boya olur.
parasal taban (rezerv para , para bazı ; yüksek güçteki para
(a) tamamen yanlış (yolda), yanılmış.
The police were way off base when they tried to accuse her of the theft.
Your idea is completely off base : Fikriniz tamamıyla yanlış. (b) hazırlıksız.
She caught me off base with that question: O soru ile beni hazırlıksız yakaladı (gafil avladı).
yapılan işin hacmi ya da ticaretin bir yüzdesi olarak hesaplanması
politikacının seçmen grubu
ileri deniz ikmal üssü, konaklama üssü.
vergi matrahı
Noun, Taxation-Customs
nakit üzerinden (hesap yapmak)