iyi kolesterol
Noun, Medicine
yüksek yoğunluklu lipoprotein
Noun, Medicine
parasını kötü yere yatırmak
Verb
parasını kötü kullanmak
Verb
yaraya parmak basmak
Verb
(a) kötü/müşkül durumda, sıkıntıda, başı dertte, (b) dargın, geçinemeyen.
He is in bad with his mother-in-law:
Kaynanası ile geçinemiyor.
(a) fena değil, iyice, oldukça iyi.
The dinner wasn't bad, but I've had better. (b) zor değil.
Once you know geometry, trigonometry isn't bad: Geometriyi öğrendikten sonra trigonometri zor değildir.
not so bad = not half bad: pek okadar fena değil, oldukça iyi, şöyle böyle.
not too bad: pek fena/zor değil.
yazık (ki), maalesef.
It's too bad that he didn't go to University: Yazık ki üniversiteye gitmedi.
(a) kötülük yapan kimse, (b) tehlikeli/vicdansız kimse, cani.
vahşi/saldırgan hayvan, idaresi/kontrolu güç (şey/hayvan).
That horse is a bad actor.
sorunlu aktifler
Noun, Banking
düşmanlık, husumet, adavet.
to have bad blood between … : arada düşmanlık/husumet olmak.
kin, düşmanlık, husumet.
There is bad blood between them: Aralarında düşmanlık var.
to cause bad blood: aralarını bozmak, birbirine düşman etmek.
borsa simsarı bir menkul değerden bir miktar aldıktan sonra fiyat düştüğünde yeniden yükselir diye elinde
tutmak ya da zararına satmak durumunda olunc
karşılıksız çek
Noun, Banking
kötü kolesterol
Noun, Medicine
düşük yoğunluklu lipoprotein
Noun, Medicine
tahsili mümkün olmayan/şüpheli alacak.
Noun
borcuna sadık olmayan borçlu
şüpheli alacak (tahsili mümkün görülmeyen alacaklar
Noun
yanlış hazırlanan veya devredilen hisse senetleri
Noun
sokak serserisi, karaktersiz/âdi/güvenilmez kimse.
A bad egg who had served several years in prison:
Yıllarca hapis yatmış bir sokak serserisi.
bad actor, bad apple, bad hat, bad lot ile ayni anlama gelir.
kötü niyet, suiniyet, hiyanet, samimiyetsizlik, bozuk niyet.
ayıp şey, âdaba/terbiyeye aykırı şey.
It is a bad form to get drunk.
şerefsiz, ahlâksız kimse.
küfür.
dead/living language: ölü/yaşayan dil.
primitive language: ilkel dil.
spoken/written language: konuşma/yazı dili.
strong language: ağır söz, sert ifade, küfür.
(sigorta) ortalamanın aşağısındaki ömür
batık kredi
Noun, Banking
görgüsüz davranış davranmalar
Noun
hoşa gitmeyen/nahoş (şey/olay/kimse).
She's strictly bad news for me: Ondan zerre kadar hoşlanmam.
kötü/fena/muztar durumda, darda.
His family has been pretty bad off since he lost his job. bk:.
well off.
kalp/sahte banknot/kâğıt para.
denize karşı dayanıklı olmayan yolcu
bozuk kesim
Information Technology
berbat, bombok (durum, olay).
müşkül an, büyük teessür/üzüntü/ıstırap ile dolu geçen zaman.
The prosecutor gave the witness a very bad time: Savcı tanığa müşkül anlar yaşattı.
itiraz edilecek sahiplik hakkı
uyuşturucu maddenin verdiği sersemlik/uyuşukluk/ruhsal rahatsızlık.
a bad trip on acid: LSD'nin verdiği sersemlik.
şüpheli alacaklar karşılığı
bakımsız durumda olmak
Verb
kötü izlenim yaratmak
Verb
şüpheli borçları silmek
Verb
gittikçe kötüye gitmek
Verb
ödenemeyebilecek borçlar için ayrılan para
şüpheli alacaklar karşılığı
talihsizlik üstüne talihsizliğe uğramak
Verb
kötü şeyler düşünmek
Verb
görgüsüz davranışlar
Noun
(US) şüpheli alacakları silmek