before

  1. ön(ün)de.
    to go on before: önde yürümek.
    one's shadow advancing before him.
    before the
    wind: rüzgâr önünde.
    before my very eyes: kendi gözlerimin önünde.
    There were trees before and behind. She stood before him.
  2. önce(den) , evvel(ce).
    before 1950: 1950'den önce.
    Ten days before: On gün evvel.
    If
    we'd known before, we'd have let you know: Önceden bilseydik size haber verirdik.
  3. daha evvel, daha önce.
    Begin at noon, not before.
    He got there before me: Benden önce oraya
    vardı.
    before long: çok geçmeden, yakında, kısa zamanda.
    long before: çok önce.
    I was ready long before he came.
    It was long before he came: (a) O gelmeden çok önce idi; (b) Gelmesi uzun sürdü/uzadı.
    It will be long before we see him again: Onu uzun süre göremeyeceğiz.
    before-mentioned = before-cited: sözü geçen, evvelce zikredilen, mezkûr.
    before the Flood: Tufandan önce, çok eskiden, Nuh zamanında.
    before one's time: (a) doğmadan önce, henüz dünyaya gelmeden.
    The motorcar was invented before my time. (b) zamanında (hayatta iken) değeri anlaşılmamış.
    Turner was before his time with many of his paintings.
  4. önceki, evvelki.
    life before the war: savaştan önceki hayat.
    the day before yesterday: evvelki gün.
  5. ileride, gelecekte, âtide, istikbalde.
    The golden age is before us: Altın çağ önümüzde/âtidedir.
  6. -den önce/evvel, … yerine, …'den ise.
    I would die before surrendering: Teslim olmaktansa ölürüm.
  7. -den önce/evvel, yeğ, daha önemli.
    before you go: gitmeden önce.
    before answering: cevap
    vermeden önce.
    before everything else: herşeyden önce.
    We put freedom before fame: Hürriyeti şöhrete yeğ tutarız.
    We do want to buy a car now before the prices go up: Fiyatlar yükselmeden önce bir araba almak istiyoruz.
  8. karşısın(d)a.
    to appear before an audience.
  9. huzurun(d)a.
    He was summoned before a magistrate.
  10. karşısında, muvacehesinde.
    before such wild accusations, he was too stunned to reply.
mahkemede hazır bulunma Noun, Law
zamanından önce doğmuş olmak Verb
yargıç önüne çıkarılmak Verb, Law
sırası gelmeden
heba etmek, boşuna emek vb. harcamak.
çayı görmeden paçaları sıvamak/ayıyı vurmadan postunu satmak/sonu belirsiz bir şeye dayanarak plânlar yapmak.
dereyi görmeden paçaları sıvamak Verb
davasını komisyona sunmak Verb
davasını bir kurula sunmak Verb
on ikiye çeyrek kala
önceki gibi
eskisi gibi
daha önce de belirtildiği üzere Adverb
daha önce de belirtildiği üzere Adverb
yüksek bir makama sunmak Verb
(a) daha önemli olmak, başta/daha önce gelmek.
One's family comes before one's job. (b) gündeme
alınmak, görüşülmek, bakılmak.
Your case comes before the court tomorrow: Senin davaya yarın bakılacak.
aklını çelmeye çalışmak, vaatlerle kandırmaya uğraşmak. 7.
keep someone dangling
k.d.:
bir kimseyi şüphe ve tereddüt içinde bırakmak/bekletmek, boşuna üzmek.
She likes to keep her lovers dangling. Don't keep me dangling, tell me if I passed the test.
önünde gitmek Verb
önce gelmek Verb
takaddüm etmek Verb
görmüşlük
öne koymak Verb
takdim etmek Verb
sunmak Verb
ibraz etmek Verb
görülmemiş
bir gün evvel
rütbe ce ...'den önce gelmek Verb
rütbece
'den önce gelmek Verb
(a) önüne koymak, göstermek, anlatmak, sunmak, arzetmek. (b) yeğ tutmak, tercih etmek.
set Hugo before
Flaubert: Hugo'yu Flaubert'e tercih etmek.
istihzar
(mahkeme) huzura çıkarmak Verb
önce ki gün
Eski hamam eski tas, hep aynı terane/aynı tutum.
evvelki sabah
önceki yıl
vadesinden önce
noter huzurunda Adverb
öncelikle
milat'tan önce
milattan önce Adverb
sabaha doğru Noun
tan ağarmadan
gün ağarmadan
baskıya girmeden önce
borsa açılışı öncesi
(borsa) borsa açılmadan önce
aklımdayken Adverb
hazır aklımdayken Adverb
unutmadan Adverb
unutmadan söyleyeyim Adverb
birdenbire Adverb
yakında, kısa zamanda, çok geçmeden.
We should have news of her before long.
göz inin önünde
öğleden evvel
bundan önce.
by now: şimdiye kadar.
for now: şimdilik.
from now on: bundan sonra,
bundan böyle.
how now?: bu ne demek? bu nasıl şey?
now or never: ya şimdi, ya hiç.
till now = until now: şimdiye kadar.
up to now: şu ana kadar.
borsa açılmadan önceki saatler Noun
on ikiye çeyrek kala
dava soruşturmasından önce
sabaha doğru Noun
güneş doğmadan Adverb
vergiden önceki kar
vergiler kesilmeden önce
sabaha doğru Noun
suç işlenmeden önce, suça takaddüm eden.
an accessory before the fact: suç işlenmeden önce ortaklık eden kimse.
(yelkenli gemide) tayfa, denizci (zabitan sınıfından olmayan).
rüzgâr yönünde
suçun işlenmesine teşvik ve tahrikle katılan feri fail
suçun işlenmesine teşvik veya tahrik suretiyle önceden katılan feri fail
mahkeme huzuruna çıkmak Verb, Law
mahkemeye çıkmak Verb, Law
mahkeme huzuruna çıkmak Verb, Law
çıkmak Verb
tasfiye öncesi bilanço
kanun karşısında eşit olmak Verb
parlamentoya sunulmuş olmak Verb
(yargıç) mahkeme huzuruna çıkmak Verb
gerçeklere saygı göstermek Verb
halkın huzuruna çıkarmak Verb
birini hâkimin huzuruna çıkarmak Verb
bir suçluyu yargıç huzuruna çıkarmak Verb
birini yargıcın huzuruna çıkarmak Verb, Law
birini mahkemeye çıkarmak Verb, Law
kesin zafere ulaşmak.
The army defeated the enemy and carried all before it until it reached the city.
tam başarı sağlamak, büyük zafere/başarıya ulaşmak, her mukavemeti kırmak, bütün rakipleri yenmek.
bir işte yüzde yüz başarı kaydetmek Verb
tam başarı elde etmek Verb
dava konusu
kıymetini bilmeyene değerli bir şey vermek (domuzun önüne inci atmak).
birini mahkemeye çağırmak Verb
birini mahkemeye celbetmek Verb
sulh mahkemesine çıkmak Verb
birinin huzuruna gelmek Verb
birinin huzuruna çıkmak Verb
birşeyin huzuruna çıkmak Verb
birşeyin huzuruna gelmek Verb
kurulca gereğini yapmak Verb
mahkeme huzuruna çıkmak Verb
mahkemeye çıkmak Verb
hakim huzuruna çıkmak Verb
mahkeme huzuruna çıkmak.
birini mahkeme huzuruna celbetmek Verb
birini mahkeme huzuruna çağırmak Verb
birini mahkemeye celbetmek Verb
birinin huzurunda para saymak Verb
parayı birinin önünde saymak Verb
polise yaltaklanmak Verb
yaltaklanma(k), tabasbus (etmek), (yalvararak) ayaklarına kapanma(k), (korkuyla) dizçökme(k)/eğilme(k)/sinme(k).

The slaves cringed every time their angry master raised his whip.
iflastan önce yapılan borçlar
tanık önünde ifade vermek Verb
mahkemeye çıkarmak Verb
herkesi önüne katmak Verb
vergilendirilmemiş kazanç
kanun önünde eşitlik Noun, Law
kanun önünde eşitlik
kanun karşısında eşitlik
yargıç huzurunda soruşturma
duruşma öncesi sorgulama
kapış kapış gitmek Verb
(Br) evlenme dairesinde evlenmek Verb
mahkemeye çıkmak Verb
tüketim mallarına değil de savaş malzemesine öncelik verilmesi zorunluluğunu belirten deyim
tereyağından önce silahlar Noun
tutuklayıp mahkeme huzuruna çıkarmak.
He was hauled before the judge.
geleceği parlak olmak Verb
düşmandan kaçtı
duruşmadan önceki tutukluluk
tahsil edilmeden önce vergisi alınmayan faiz
senatoya kanun tasarısı sunmak Verb
sabaha doğru Noun
akşama doğru Noun
...in önünde diz çökmek Verb
sabunlamak Verb
birine bir şey sunmak Verb
kanun önergesini sunmak Verb
gerçekleri kurula sunmak Verb
davadan önce avukatın gönderdiği mektup
bir avukatın karşı tarafa dava açmadan borcunu belki öder diye yazdığı mektup
birşeyi yapmadan önce düşünmek Verb
Ayağını denk al! Adjective
vergi öncesi net işletme kârı Noun, Accounting
bir bilimsel toplantıda okunan araştırma
vadesinden önce ödemek Verb
(Br) stopaj kesilmeden önceki maaş
stopaj kesilmeden önceki maaş
birine teklifler sunmak Verb
mahkeme huzurunda savunmak Verb
duruşmadan önceki muameleler
amortisman düşülmeden önceki kâr
vergi öncesi kar
ayağına kapanmak Verb
kamu yararını parti menfaatine üstün tutmak Verb
birşeyi birşeye tercih etmek Verb
birşeyi birşeyden fazla önemsemek Verb
birşeye birşeyden fazla değer vermek Verb
birşeyi birşeye yeğlemek Verb
birşeyi birşeyin üstünde tutmak Verb
vadesinden önce geri ödeme
tayfa olarak gemide çalışmak Verb
rüzgârı arkasına almak Verb
rüzgârı geminin arkasına almak, rüzgâr yönünde seyretmek.
aleni kılmak Verb
...'den hemen önce Adverb
...'den kısa bir süre önce Adverb
televizyon karşısında oturmak Verb
tamamen başarmak Verb
birini geçmek Verb
yetişmek Verb
mahkeme huzurunda tanıklık etmek Verb
önümüzdeki sorun
evvelsi gün Noun
evvelki gün Noun
fırtınadan önceki sessizlik
verilen önerge
evvelki sene Noun
evvelki yıl Noun
tayfalık yapmak, tayfa olarak çalışmak.
tek hakim karşısında yargılanma
...'in hemen öncesine kadar Adverb
gün doğmadan iş başında