bound

  1. Adjective, Printing ciltlenmiş
  2. Adjective yükümlü, zorunlu, sorumlu, mecbur.
    He is morally bound to inform the police. You are bound by the terms of the contract.
  3. Adjective bağlı.
    She is bound to her family: Ailesine bağlıdır.
    bound up in: bağlı, düşkün.
  4. Adjective (kitap) ciltli, ciltlenmiş.
  5. Adjective kesin, kat'î, muhakkak, mutlaka.
    It is bound to happen: Vukuu muhakkaktır (kesinlikle olacaktır).

    bound to win: mutlaka kazanacak (kazanması kesin/muhakkak).
    We are bound to be late: Mutlaka geç kalacağız.
  6. Adjective kararlı, azimli.
    He is bound to go.
  7. Adjective, Pathology kabız, peklik çeken.
  8. Adjective, Mathematics bağlı: uygulama noktası, yönü ve büyüklüğü belirlenmiş (yöney/vektör).
  9. Adjective (fiziksel veya kimyasal bağla) başka elemana bağlı.
  10. Adjective, Grammar bağımlı, daima başka sözcüklere eklenen (ön ek, son ek gibi).
    bound form: bağımlı biçim: tek başına
    kullanılmayan, her zaman başka birimlerle birlikte bulunan öğe.
  11. Verb sıçra(t)mak, hopla(t)mak, sıçrayarak gitmek.
    The colt bounded through the meadow.
  12. Verb zıpla(t)mak, sek(tir)mek, fırla(t)mak, çarpıp geri gelmek.
    The ball bounded against the wall.
  13. Verb sınırlandırmak, tahdit etmek.
  14. Verb sınır/hudut teşkil etmek.
  15. Verb sınır/hudut çizmek, sınırını belli etmek, hudut tespit etmek.
  16. Verb sınırında olmak, sınır komşusu/hemhudut olmak.
  17. Noun sıçrama, sıçrayış, hoplama, atlama, hamle.
    at a bound: bir sıçrayışta, bir hamlede.
  18. Noun zıplama, sekme, fırlama, çarpıp geri gelme.
  19. Noun sınırlandıran, tahdit eden, alıkoyan, zapteden.
  20. Noun, Mathematics sınır: bir sayı kümesinde bütün diğer sayılardan büyük/küçük olan sayı.
    lower/upper bound: alt/üst
    sınır.
    greatest lower bound: en büyük alt sınır.
    least upper bound: en küçük üst sınır.
  21. Adjective
    bound for: -e giden/gidecek olan, yönelik, müteveccih, -e gitmeye hazır, -e gitmekte olan, tahsis
    edilmiş.
    The train is bound for Ankara: Tren Ankaraya gitmeye hazırdır.
    homeward bound: sılaya doğru yola çıkmış/çıkmak üzere olan.
  22. Adjective hazır(lanmış), müheyya.
yaptığı teklife bağlı kalmak Verb
söz üyle yükümlülük altına girmek Verb
sözüyle yükümlülük altına girmek Verb
kendini tamamıyla işine vermiş
haddini aşmak Verb, Idioms
fazla ileri gitmek Verb, Idioms
çizmeyi aşmak Verb, Idioms
bağlanmak Verb
(gemi) kendi limanına gitmek Verb
hamiline yazılı tahvil
“ … örtülü, kapalı, kaplı, … ile bağlı, sınırlı, mahsur”.
snowbound: etrafı karla kapalı. Suffix
“-e yönelik, -e giden, müteveccih, -e doğru yol alan veya yola çıkmaya hazır”.
eastbound: doğuya yönelik, doğuya giden. Suffix
yazı masasından kalkmayan
yazı masasından kalkmayan
(manen) mecbur, zorunlu.
I'm duty bound to visit my old aunt: İhtiyar halamı ziyaret etmeye (vicdanen) mecburum.
(kuşlar , tavuklar) yumurtlamayan
sis yüzünden hareket edememe
bez kaplı
ciltletmek Verb
eve doğru
memleketine doğru yola çıkmış
dışarıdan vatana giden
görev gereği
görevi gereği
çıktığı limana dönen gemi
müştereken ve müteselsilen sorumlu olmak Verb
hat hudut bilmemek Verb
sınır tanımamak Verb
kanunen mecbur
ahlaki açıdan yükümlülük duyma
ahlaksal açıdan yükümlülük duyma
iri adaleli
yeminle bağlı
memleket dışına doğru yola çıkmış
bağlı olunan limandan başlayan yolculuk
(saksıda yetişen bitkilerle ilgili olarak) saksıya sığmayan
fiyatı maktu
yolda kalmış
kayalarla çevrili
çevresi kayalık
grevde
birini geçmek Verb
yetişmek Verb
gümrüğe tabi
suyla mahsur
mahsur kalmış
kötü hava nedeniyle yoluna gidemeyen
el konulmuş
engellenmiş
sözleşmeyle çalışan çırak
icra memuru
ciltli defter
tabi
akit ile bağlı
sözleşmeyle bağlı
kanunen bir şey yapmakla yükümlü olmak Verb
kanunen bir şey yapmakla mükellef yükümlü olmak Verb
bağlı klor Noun, Chemistry
gitmek üzere
müteveccihen
kartonlanmış
bez kaplı
ilaveli
mecbur
zorunda
hasarı tazmin etmekle yükümlü
sır vermez
talep etmek Verb
düşkün
bağlı
(a) ayrılmaz, bir bütün oluşturacak şekilde bağlı, (b) sadık, merbut, candan bağlı, kendini adamış, hasrı
nefsetmiş.
She is bound up with her volunteer work: Gönüllü olarak yaptığı işe candan bağlıdır.
sözleşme yle bağlı bulunmak Verb
sözleşmeyle bağlı bulunmak Verb
akit ile bağlı olmak Verb
kanunen mecbur olmak Verb
kanunen zorunlu durumda olmak Verb
bir sınırla sınırlanmak Verb
birine bağlı olmak Verb
bir şeyi nezaket icabı yapmak zorunda olmak Verb
(Br) askerlere yasak olmak Verb
bir hafta grev yüzünden çalışamamak Verb
kayıt altına girmek Verb
bez kaplı kitap
masasından kalkmayan yönetici
koltuğundan idare eden yönetici
kendi limanına dönen gemi
kendini bir teklifi kabul etmek zorunda hissetmemek Verb
ciltsiz kitap
istanbul'a giden gemi
grev nedeniyle çalışmayan fabrika
başarısızlıkla sonuçlanması kesin
kendisini tamamıyla işine vermiş
bez ciltli kitap