do it


duit ile ayni anlama gelir. eski Hollanda bakır sikkesi (ilk olarak 17'nci yy.'da kullanılmıştır). Noun
metelik, az/önemsiz şey.
No one cares a doit what he thinks: Onun düşündüklerine metelik veren
yok.
Not worth a doit: Beş para etmez.
Noun
başka nasıl yapabilir
sıkı ysa (kaba)
Bunu yapmak için sabırsızlanıyorum, bir an önce yapmaya can atıyorum.
yarı zamanda bitirmek Verb
mükemmel/dört başı mamur yapmak, başarmak.
When he does a job, he always does it up brown: Yaptığı
işi daima mükemmel yapar.
evde yapılabilen Adverb
kendi kendine yapılabilen Adverb
el yapımı Adverb
elbet elbette yapacak
birşey yapmayı zorunlu addetmek Verb
birşeyin yapılmasını zorunlu addetmek Verb
birşeyi yapmayı zorunlu görmek Verb
birşeyin yapılmasını zorunlu görmek Verb
birşeyi yapmanın zorunlu olduğunu düşünmek Verb
birşeyin yapılmasının zorunlu olduğunu düşünmek Verb
böyle yapmayı doğru bulmak Verb
bitirmek, son vermek.
Let's have done with it! Artık bu işe bir son verelim!
Nasıl olmuş?
Nasıl buldun?
Güzel olmuş mu?
Beğendin mi?
bir şeyi yapmak şart
… yapmamak için kendine zor hakim oluyordu. Sentence
… yapmamak için kendini zor tutuyordu. Sentence
bir şey yapmayı gerekli görmek Verb
bir şeyi yapmayı şeref meselesi saymak Verb
(bir şey yapmak) aklına esmek.
Elimden birşey gelmez.
Yapabileceğim birşey yok.
(bir kimsenin bir şeyi yapacağına) inanmak, ihtimal vermek, sanmak.
I wouldn't put it past him to
cheat at cards: Onun iskambilde hile yapacağına inanırım (pekâlâ hile yapar).