doubt

  1. kuşkulanmak, şüphelenmek, şüphe etmek, şüphesi olmak.
    I doubt the truth of it = I doubt whether it
    is true: Onun doğruluğundan şüpheliyim.
    I don't doubt that … : …'den asla şüphe etmem.
  2. inanmamak, itimat etmemek, ikna olmamak.
    I doubt his honesty = I doubt if he's honest.
    I doubted
    my own eyes: Gözüme inanamıyordum.
    to doubt someone/someone's word: birisine/birisinin sözlerine inanmamak.
  3. çekinmek, tereddüt etmek, kararsız/ikircikli/mütereddit olmak.
    He doubted no longer: Artık tereddüdü kalmadı.
  4. ihtimal vermemek, şüphe ile karşılamak.
    I doubt if that is what she wanted.
  5. endişelenmek, endişe/korku duymak.
    They doubted a sinister motive in the king's friendliness.
  6. kuşku, şüphe, ikircim, duraksama, tereddüt.
    without any doubt: hiç kuşkusuz/şüphesiz.
    He will
    come without doubt = There's no doubt that he will come. There's some doubt (as to/about) whether he will come on time. I am in (some) doubt(s) about his honesty.
    If/when in doubt: Şüphe/tereddüt edildiği takdirde.
    I am in no doubt: Asla/hiç şüphem yok.
    to be in great doubt about something: bir şey hakkında büyük kuşku beslemek.
    There is room for doubt: Şüphe edilebilir.
    There is no room for doubt: Şüpheye mahal yok/şüphe edilemez.
    no doubt: hiç kuşkusuz/şüphesiz.
  7. güvensizlik, itimatsızlık, inanmama, ihtimal vermeme.
    He says he can cure me, but I still have my doubts (about him/it).
  8. şüpheli husus/durum.
    the benefit of doubt: şüpheli durumda sanığı suçsuz sayma.
    In such a case
    the defendent is entitled to the benefit of doubt: Bu durumda sanığın suçsuz sayılması gerekir.
  9. endişe, korku.
bir kuşkuya yer vermemek Verb
bir şüpheye mahal vermemek Verb
delil yetersizliği halinde sanığın korunma hakkı.
to give the benefit of doubt: suçu ispatlayacak
kesin delil bulunmadığı zaman sanığın suçsuzluğuna hükmetmek.
Because of insufficient evidence, the accused was given the benefit of doubt and acquitted.
hiç kuşkusuz/şüphesiz, kesinlikle, şüphe yok ki.
hiç şüphesiz Adverb
hiç şüphe yok ki Adverb
hiç kuşkusuz/şüphesiz, kesinlikle, şüphe yok ki.
suçun kesin olarak veya her türlü makul şüpheden uzak olarak kanıtlanmış olduğunu ifade eden deyim
suçun kesin olarak veya her türlü makul şüpheden uzak oarak kanıtlanmış ol
hiç kuşkusuz/şüphesiz, kesinlikle, şüphe yok ki.
kesin olarak saptamak Verb
her türlü kuşku olasılığını bertaraf etmek Verb
şüpheyi bertaraf etmek Verb
birini (suçu kanıtlanamadığı için) suçsuz saymak Verb
zerre kadar şüphem yok
şüphe halinde
şüpheli.
no doubt that: şüphesiz, (hiç) şüphe yok ki.
without doubt: şüphesiz, muhakkak.

No doubt he will win in the end. He will pass the test without doubt.
haklı kuşkulanma
şüphe etmemek Verb
kuşkucu zihin
kuşkusuz, şüphesiz, kesinlikle, kat'iyetle, kesin/kat'î surette, hiç şüphe yok (ki), elbette.
The
court will no doubt deal severely with the criminals.
Adverb
zannederim, herhalde, eminim ki. Adverb
hiç şüphesi olmamak Verb
şüpheli
tartışmaya açık Adjective
kati surette ispat
şüphe götürmeyecek şekilde kanıtlamak Verb
şüphe göstermek Verb
yerinde kuşku
bir şüpheyi gidermek Verb
Şüphenin Gölgesi Proper Name, Cinema
ceza ehliyeti ve diğer koşulların uygulanmasında tereddüt duyduğunda beraat veya erteleme kararı vermesi
şüphesiz
tartışmasız Adverb
kesinlikle Adverb
hiç şüphesiz Adverb
hiç şüphesiz
birinin yeteneklerinden şüphe etmek Verb
bir raporun gerçekliğinden şüphe etmek Verb
şüphelenmek Verb
...'i şüpheli hale getirmek Verb
... hakkında şüphe uyandırmak Verb
birşeye şüphe düşürmek Verb
birşeyin gerçekliğine şüphe düşürmek Verb
birşeyden şüphe edilmesini sağlamak Verb
birşey hakkında şüphe uyandırmak Verb
Şüpheye mahal vermemek açısından belirtilmelidir ki, Law
imzanın sahihliğinden kuşkulanmak için nedeni olmak Verb
Emin değilim.
Hiç sanmıyorum.
Hiç emin değilim.
Hiç sanmam.
Hiç emin değilim.
Hiç sanmıyorum.
Hiç zannetmem.
birinde bir şey hakkında şüphe bırakmamak Verb
Hiç şüphe yok ki, ...
-e şüphe yoktur
... şüphesizdir