drop

Noun damla, katre.
drop by drop: damla damla.
a drop of rain/blood/oil. a tear drop. We haven't
had a drop of rain.
to fall in drops: damlamak.
Noun yudum/damla, çok az miktarda sıvı.
a drop of water: bir yudum su.
just a drop: bir damlacık.

He's had a drop too much: İçkiyi fazla kaçırmış.
Drink a drop of this: Bundan bir yudum iç.
Noun zerre, çok az/cüz'î miktarda herhangi bir şey.
a drop of mercy/of kindness: azıcık merhamet/iyilik.

a drop in ocean: devede kulak, denizde bir damla.
Noun
drops: damla (damla damla verilen ilâç).
Noun damla şeklinde (küpe vb.).
Some earrings are called drops.
Noun akide şekeri, pastil, draje.
a cough drop. a lemon drop.
acid drop: mayhoş şeker.
He
likes to eat fruit drops/chocolate drops.
Noun süs askı, süs diye asılan şey.
Noun damlama, düşme, sukut.
voltage drop = drop in voltage: gerilim düşmesi.
Noun düşüş (uzaklığı), düşme (yüksekliği).
a drop of 6 meters. a long drop down into the hole.
Noun iniş, dik bayır.
Noun damlalık.
Noun kutu: bir şey atılan/biriktirilen yer.
a mail drop: mektup kutusu.
Noun azalma, inme, düşme.
Noun, Military (a) paraşütle atılan askerî birlik, (b) paraşütle malzeme atma.
a drop of food from an aircraft to
the hungry people on the island.
Noun, Theatre (bkz: drop curtain ).
Noun (bkz: trap door ).
Noun darağacı.
Noun (mektup, oy pusulası vb. atmaya mahsus) yarık.
A letter drop is a slot, usually with a hinged cover.
Noun enik, yeni doğmuş hayvan yavrusu.
Verb damla(t)mak, damla damla ak(ıt)mak/düş(ür)mek.
He dropped some medicine into his sore eye: Ağrıyan
gözüne bir ilâç damlattı.
Rain drops from the sky.
Verb (elinden) bırakmak/düşürmek.
to drop a handkerchief/a pencil.
Verb bitap/bitkin düş(ür)mek, yığılıp kalmak.
I'm so tired, I could drop. She dropped into an armchair.
He worked until he dropped.
Verb düşüp ölmek, yaralanıp düşmek/yere yıkılmak.
The soldier dropped when the bullet hit him.
drop dead! Öl! Geber!
Verb azal(t)mak, alçal(t)mak, din(dir)mek, sona er(dir)mek, son vermek, azalıp tükenmek/bitmek, kıs(ıl)mak.

Her voice dropped to a whisper.
drop your voice: Sesini kıs.
The wind has dropped: Rüzgâr dindi.
Let's drop the discussion : Münakaşaya son verelim.
Verb
drop out
k.d. terketmek, vazgeçmek, bırakmak, çekilmek, (okulu bitirmeden) terketmek.
drop
out a race: yarıştan çekilmek.
drop the subject: konuyu değiştirmek/kapatmak, başka şeyden söz etmek.
Let it drop! Yeter artık! Bırak!
Verb kaybolmak, görünmez olmak, batmak.
The sun dropped below the horizon.
Verb (köpek avı görünce) çömelmek, sinmek.
Verb (değer, fiyat, miktar, nitelik vb.) düş(ür)mek, azal(t)mak.
Verb (uyku vb.) dalmak, duçar/giriftar olmak.
to drop asleep: uyuyakalmak.
Verb (hafif rüzgârla/akıntı ile vb.) sürüklenmek yavaş yavaş ilerlemek.
The raft dropped down the river.
Verb geride kalmak, (mevkii/rütbesi) azalmak.
to drop back in line. to drop to the rear.
Verb
drop in/by/over: uğrayıvermek, şöyle bir uğramak, kısa ziyaret yapmak.
drop in on someone:
birini ziyaret etmek.
drop in if you're in town: Şehre gelirsen bize de uğra.
drop in at the grocer: bakkala uğramak.
We dropped in at my brother's last night.
Verb ortaya atıvermek.
He droped a valuable suggestion at the party last night.
let drop: (a)
ağzından kaçırmak, (b) belirtmek.
He let drop that he had seen her: Onu gördüğünü ağzından kaçırdı/belirtti.
Verb (haber, mektup vb.) göndermek.
drop me a line: bana iki satır mektup gönder.
drop me a note
when you get there.
to drop a word in someone's ear: birinin kulağına fısıldamak.
Verb vurup düşürmek/devirmek/yere yıkmak/öldürmek.
The hunter dropped the deer with one shot.
Verb (taşıttan) indirmek, bırakmak.
The taxi driver dropped his passenger at the hotel.
drop me
at the corner: Beni köşede bırak/indir.
to drop one's eyes: gözlerini indirmek, yere bakmak.
Verb (yazıda, örgüde vb. bir harfi/heceyi/ilmeği vb.) unutmak, atlamak.
to drop a stitch: ilmek atlamak.

to drop one's h's (or aitches): h'ları telâffuz etmemek, şivesi kaba olmak.
Verb ilgiyi/alâkayı kesmek.
Verb kovmak, (işinden) atmak/çıkarmak, işine son vermek.
to drop someone from a team: birisini takımdan
çıkarmak.
Members who do not pay will be dropped from the club.
Verb, Sports (a) topu kaleye/sepete sokmak, (b) yenilmek, oyunu/maçı/yarışı kaybetmek.
The team dropped four straight games.
Verb (a) (yere düşen topa) vurmak, (b) bu tarzda vurup gol yapmak.
Verb (hayvan) yavrulamak, doğurmak.
Verb paraşütle atmak (insan, malzeme vb.).
Verb (elbise eteğinin katını açarak) uzatmak.
to drop the hem of a skirt.
Verb, Maritime Traffic uzaklaşıp (gözden) kaybolmak.
Verb yumurtayı kaynar suya kırarak pişirmek, çılbır yapmak.
Verb (para vb.) kaybetmek.
He's been dropping a lot of money at horse races lately.

English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

Indirim kodları, kupon ve kampanyalar için Jarrt

English Turkish Phrases

drop from one's vocabulary

sözcük dağarcığından silmek Verb

drop one's exchange seat

borsa üyeliğini bırakmak Verb

drop one's litigation

davasından vazgeçmek Verb

drop one's subscription

abonmanı bırakmak Verb

drop one's subscription

abonmanını bırakmak Verb

drop one's work

işini bırakmak Verb

drop one's work

işinıbırakmak Verb

Drop the attitude!

Bu tavırları bırak! Exclamation, Idioms

Drop the attitude!

Bana tavır yapma! Exclamation, Idioms

Drop the attitude!

Surat etmeyi keser misin? Exclamation, Idioms

let one's mask drop

maskesini atmak Verb

let one's mask drop

maskesini indirmek Verb

(matter) to drop

kapamak Verb

a drop

katre

add/drop

ders ekleme ve bırakma Noun, Education-Training

back drop

arka plan

cause someone to drop

düşürtmek Verb

drag&drop

sürükle-bırak Noun, Software

kârın düşmesi

düşecek kadar yorgun

limon şekeri.

davadan vazgeçmek Verb

let something drop

birşeyin peşini bırakmak Verb

let something drop

birşeyi kendi haline bırakmak Verb

letter drop

mektup atma

line drop

(elektrik) voltaj düşmesi

mail drop

mektup bu gönderme adresi

pigeon drop

dolandırılma, faka/tongaya basma, büyük kâr vaadine aldanarak varını yoğunu dolandırıcıya teslim etme. Noun

basınç düşmesi

fiyat düşmesi

kâr düşmesi

gözyaşı damlası

su damlası Noun

bombayı patlatmak Verb

drop a bombshell

haberi patlatmak Verb

drop a bombshell

bomba etkisi yapan bir haber vermek Verb

drop a case

davayı düşürmek Verb, Law

drop a case

davadan vazgeçmek Verb, Law

drop a catch

topu kaçırmak Verb, Baseball

drop a catch

topu yakalayamamak Verb, Baseball

drop a charge

suçlamadan vazgeçmek Verb

drop a clanger

gaf yapmak Verb

drop a demand

talep biten vazgeçmek Verb

drop a hint

anıştırmak Verb

drop a hint

dolaylı anlatmak Verb

ima etmek Verb

ipucu vermek Verb

çıtlatmak Verb

bir mektup atmak Verb

drop a motion

bir önergeyi geri çevirmek Verb

drop a parcel unawares

farkında olmadan bir paket düşürmek Verb

drop a passenger

yolcu indirmek Verb

drop a point

puan kaybetmek Verb, Sports

ilmek atlamak Verb

ilmek kaçırmak Verb

davayı düşürmek Verb

bir davayı düşürmek Verb

drop acid

LSD almak Verb

drop acid

asit atmak Verb

drop acquaintance with sb

birini bir daha görmemeye karar vermek Verb

drop across

gitmek, gelmek, uğramak.
We dropped across to see him: Gidip onu gördük (Onu görmeye gittik).

He dropped across to see us: Bizi görmeye/ziyarete geldi.

drop anchor

çıpayı denize atmak Verb, Maritime Traffic

drop anchor

demir atmak Verb, Maritime Traffic

drop away

azalmak, düşmek, inmek.

drop back

arkada kalmak Verb

drop back

geride kalmak Verb

drop ball

hakem atışı Noun, Sports

germe

geride kalmak Verb

arkada kalmak Verb

şahmerdan

drop by

ziyaretine gitmek Verb

drop by

uğramak Verb

drop by

ziyaret etmek Verb

drop by drop

damla damla

drop cable

saplama kablo Information Technology

drop ceiling

asma tavan Noun, Construction

drop charges

suçlamaları düşürmek Verb, Law

drop charges

suçlamadan vazgeçmek Verb, Law

drop cloth

koruyucu örtü: ev boyanırken mobilyaların kirlenmemesi için üzerlerine örtülen bez/kâğıt/muşamba vb. Noun

drop cooky

damla bisküviti: yağlanmış tepsiye kaşıkla hamuru damlatıp fırınlayarak yapılan bisküvi. Noun

drop curtain

inme perde, inerek kapanan perde. Noun

geber !

ölmek Verb

yığılıp kalmak Verb

gebermek Verb

yere düşmek.

katmayı iptal et Information Technology

drop forge

kalıpta/şahmerdanda dövme, sıcak basma. Noun

drop gangway

asma geçit

drop hammer

kalıpta/şahmerdanda dövme, sıcak basma. Noun

drop hammer

(salma) şahmerdan. Noun

drop in

uğramak Verb

drop in

ziyaret etmek Verb

drop in

ziyaretine gitmek Verb

tüketimde düşüş

yatırımlarda düşme

kalitesi düşmek Verb

gelirde düşüş

değerde düşüş

ziyaret etmek Verb

uğramak Verb

ziyaretine gitmek Verb

drop investigations

tahkikatı durdurmak Verb

drop investigations

tahkikatı bırakmak Verb

drop kick

yere düşüp zıplayan topa vurma. Noun

drop leaf

(açılır-kapanır) masa kanadı. Noun

hızla düşmek Verb

dibe vurmak Verb

çakılmak Verb

iletileri iptal et Information Technology

drop of water

su damlası Noun

drop off

(a) uyuyakalmak, (b) azalmak, düşmek, inmek.
Sales of houses have dropped off. (c) teslim etmek,

vermek, (d) uğramak, mola vermek.
I think I'll drop off at the grocery store.

drop off someone

birini gideceği yere bırakmak Verb

drop off someone

birini götürmek Verb

drop out

toplumun dışında kalmak Verb

drop out

toplumun dışına itilmek Verb

ayrılmak Verb

bırakmak Verb

çıkmak Verb

toplumun parçası olmayı reddetmek Verb

drop point

bırakılan nokta Information Technology

drop press

kalıpta/şahmerdanda dövme, sıcak basma. Noun

drop press

drop forge

drop round

uğramak Verb

drop round

ziyaretine gitmek Verb

drop round

ziyaret etmek Verb

drop shipment

perakendeciye yollama/sevk(etme): faturası toptancıya kesildiği halde malı doğru perakendeciye yollama. Noun

drop shot

karşı sahada ağın dibine düşen top. Noun

drop siding

geçmeli tahta kaplama Noun

drop someone a curtsy

reverans yapmak Verb

drop someone a line

birine bir satır yazıp atmak Verb

drop someone a line

birine bir iki satır mektup yazmak Verb

drop someone a line

iki satır yazıp atmak Verb

drop table

açılır-kapanır masa: bir kenarı duvara menteşeli, açılıp kapanabilen masa. Noun

drop test

düşürme denemesi. Noun

drop the

rein
s: dizginleri salıvermek, vazgeçmek, oluruna bırakmak.

drop the anchor

fonda Maritime Traffic

drop the ball.

yüzüne gözüne bulaştırmak Verb

drop the subject

konuyu değiştirmek Verb

drop the subject

konuyu kapatmak Verb

drop to earth

yere inmek Verb

drop two points

iki puan indirmek Verb

drop two points

puan indirmek Verb

drop your eyes

gözlerini kaçırarak başını öne eğmek Verb

drop your eyes

bakışını kaçırmak Verb

drop your eyes

gözlerini başka tarafa çevirmek Verb

drop your gaze

gözlerini başka tarafa çevirmek Verb

drop your gaze

gözlerini kaçırmak Verb

let drop something

birşeyi bilerek ağzından kaçırmak Verb

let drop something

birşeyi laf arasında söylemek Verb

sudden drop of temperature

ani ısı düşmesi

to drop anchor

fonda etmek Verb, Maritime Traffic

English-Turkish phrases from Zargan's own database

drop

English-Turkish

Terms/Phrases

English-Turkish Translation

English Turkish Phrases