for

English-Turkish Translation

  1. için, gayesiyle, maksadıyla.
    to run for exercice.
    for sale: satılık.
    He does it for
    pleasure: Onu kendi zevki için yapıyor.
    He works for exams: Sınavlara hazırlanıyor.
  2. -e ait/mahsus/özgü.
    a letter for you: size bir mektup.
    clothes for children: çocuk elbisesi
    (çicuklara mahsus elbise).
    Is this for me? Bu benim mi?
    This parcel isn't for you, it's for your brother: Bu paket senin değil, kardeşinin.
  3. (arzu, dilek vb. ifade eder) keşke, ah!
    Oh, for a horse! Ah, (keşke) bir atım olsaydı.
    Oh,
    for a cup of tea! Şimdi bir fincan çay olsa (ne iyi olurdu)!
  4. -e duyarlı/hassas, -den anlayan.
    She has an ear for music: Müziğe hassas bir kulağı var.
    an
    eye for beauty: güzellikten anlayan bir göz.
  5. -e/-a, -e karşı, … hususunda.
    bad for health: sağlığa zararlı.
    a weakness for the sweet things:
    tatlılara karşı zaaf.
    to get ready for a journey: seyahate hazırlanmak.
  6. … karşı(lığında)/mukabil(inde), -e mukabil, -e/-a.
    These oranges are 5 for a dolar: Bu portakalların
    beşi bir dolara.
    I sold it for ten dollar: On dolara sattım.
    For one enemy he has a hundred friends: Bir düşmana karşılık yüz dostu var.
  7. -e uygun, elverişli, değer, lâyık, münasip, ehil.
    A subject for speculation: Düşünülmeye değer
    bir konu.
    He's the man for the job: Bu iş için uygun bir kişidir.
    She's the wife for me: Bana lâyık bir eştir.
    Clothes for winter: Kışlık (kışa elverişli) elbise.
  8. -ce/-ca, -e kalırsa, -bakımından.
    as for me: bence, bana kalırsa.
    pressed for time: zaman bakımından sıkışık.
  9. süresince, müddetle, zarfında, -ce/-ca, uzantısınca.
    for many hours: saatlerce.
    for kilometers:
    kilometrelerce.
    for days/years: günlerce/yıllarca.
    I'm going away for a few days: Birkaç günlüğüne uzaklaşacağım.
    I had known him for years: Onu yıllardır tanırım.
    for good: ilelebet.
    for a long time: uzun süre.
    for the moment = for the time being: şimdilik.
  10. lehin(d)e, yanlısı, taraftar.
    I'm all for it: Ona tamamıyla taraftarım.
    He's for the government:
    hükümet taraftarıdır.
    to vote for the bill: tasarı lehinde oy vermek.
    for or against: lehinde veya aleyhinde.
  11. yerine.
    He used a stone for hammer: Çekiç yerine taş kullandı.
  12. yararına, adına, namına.
    to act for a client: bir müşteri adına hareket etmek.
    I'll see her
    for you if you like: İstersen senin namına onunla görüşürüm.
  13. -e, … şerefine.
    to give a dinner for a person: bir kimse şerefine ziyafet vermek.
  14. -e doğru, doğrultusunda, -e müteveccihen.
    to start for London: Londraya doğru yola koyulmak.
    He
    left for Italy: İtalyaya gitti.
    He swam for the shore: Kıyıya doğru yüzdü.
  15. uğruna.
    for the advantage of everybody: herkesin çıkarı uğruna.
  16. (kurtarmak) için.
    to flee for one's life: Canını kurtarmak için kaçmak.
  17. (olmak/yapmak vb.) için.
    The navy trains men for sailors: Deniz kuvvetleri, gençleri bahriyeli yapmak için eğitir.
  18. -e ait.
    That's for you to decide: Karar sizindir (size aittir).
  19. -mayacak kadar.
    too many for separate mention: ayrı ayrı zikredilemeyecek kadar çok.
  20. -e göre/bakılırsa.
    He is tall for his age: Yaşına göre uzun boyludur.
  21. olarak.
    for the first/last time: ilk/son olarak.
    I went there for the first time last May.
  22. (sebebi) ile, -den (dolayı).
    for this reason: bu nedenle, bu sebepten.
    A city famous for its
    beauty: Güzelliği ile tanınmış bir şehir.
    to jump for joy: sevinçten zıplamak.
  23. karşın, rağmen.
    for all that: bütün bunlara rağmen.
    He is a honest guy for all that: Bütün
    bunlara rağmen dürüst bir kişidir.
  24. (uzaklık, mesafe, süre vb. bildirir, bu anlamda tercüme edilmez).
    to walk for a kilometer: bir
    kilometre yürümek.
    to work for ten hours: on saat çalışmak.
  25. çünkü, zira.
    She doesn't go out in winter, for she fears to catch cold.
  26. (eylemsel önermeyi ilgi önermesine bağlamak için kullanılır):
    It's time for me to go: Artık gitmeliyim
    (benim için gitme zamanıdır).
    It's not for you to blame him: Onu ayıplamak sana düşmez.
    It's not for me to say: Söylemek bana düşmez.
    The best would be for you to go away: En iyisi senin uzaklaşmandır.
    Their one hope is for him to return: Tek ümitleri onun geri gelmesidir.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

(work , service) for one's food only
boğaz tokluğuna
ac for one's own account
kendi hesabına çalışmak
account for one's expenses
masrafların hesabını vermek Verb
account for one's expenses
masraflarının hesabını vermek Verb
action for annullment
iptal davası Noun, Law
Additional Protocol to the European Agreement on the Transmission of Applications for Legal Aid
Adli Yardım Taleplerinin İletilmesine İlişkin Avrupa Sözleşmesine Dair Ek Protokol Noun, International Law
ask for one's cards
işten kovulmak istemek Verb
ask for one's cards
işten ayrılmayı istemek Verb
ask for someone's opinion
birinin ne düşündüğünü sormak Verb
ask for someone's opinion
birinin fikrini almak Verb
ask for someone's opinion
birinin fikrini sormak Verb
ask for someone's support
birinden destek istemek Verb
ask for someone's support
birinin desteğini istemek Verb
ask one's employer for a rise
(US) işvereninden maaşına zam istemek Verb
ask one's employer for a rise
(Br) işvereninden zam istemek Verb
be apprehensive for one's life
öldürülmekten korkmak Verb
be brought to punishment for one's crimes
suçlarından yargılanmak Verb
be cursed for one's cruelty
ah almak Verb
be in for one's schools
(Br) bitirme sınavına girmek Verb
be liable for one's expenditures
yaptığı harcamalardan sorumlu tutulmak Verb
be liable for one's expenses
yaptığı harcamalardan sorumlu tutulmak Verb
be liable for one's wife's debts
karısının borçlarından sorumlu olmak Verb
be rewarded for one's good deeds
yaptığı iyi işler için ödüllendirilmek Verb
be saving for one's old age
ihtiyarlığı için tasarruf yapmak Verb
be saving for one's old age
ihtiyarlık için tasarruf yapmak Verb
be someone's for the asking
isterse birinin olmak Verb
be someone's for the asking
isterse alabilmek Verb
be too good for one's situation
bulunduğu mevkiden çok daha iyisine layık olmak Verb
be unfit for one's job
işinin ehli olmamak Verb
blame one's job for one's psychological ills
ruhsal sıkıntılarını işine bağlamak Verb
build defence for one's interest
birinin menfaatlerini korumak Verb
build defences for one's interest
kendi menfaatlerini korumak Verb
burn with love for one's work
işi için yanıp tutuşmak Verb
business for one's own account
kendi işi
call for one's resignation
birini istifaya davet etmek Verb
Centers for Disease Control and Prevention (CDC)
Hastalıkları Kontrol ve Önleme Merkezi Proper Name, Organizations
Convention on the Law Applicable to Contracts for the International Sale of Goods
Uluslararası Satışı Sözleşmelerine Uygulanacak Hukuka Dair Sözleşme Noun, International Law
defer one's departure for a week
yola çıkmayı bir hafta ertelemek Verb
deny oneself for one's children
çocukları için kendini feda etmek Verb
depend on one's pen for a living
kalemiyle geçinmek Verb
die for one's country
vatanı için ölmek Verb
do something for the sake of one's family
ailesinin hatırı için bir şey yapmak Verb
educate one's son for the bar
oğlunu avukat yetiştirmek Verb
enter one's name for the term
yazılmak Verb
enter one's name for the term
kaydolmak Verb
European Agreement on the Transmission of Applications for Legal Aid
Adli Yardım İçin Başvuruların İletilmesine Dair Avrupa Sözleşmesi Noun, International Law
expend all one's capital for equipment
bütün sermayesini teçhizata yatırmak Verb
exploiting someone for one's own ends
istismar
fear for one's livelihood
geçimini sağlayamamaktan endişe etmek Verb
fear for one's livelihood
geçiminısağlayamamaktan endişe etmek Verb
feel pity for one's plight
haline acımak Verb
fight for one's cause
(bir kimsenin) inancı uğruna savaş vermek Verb
fight for one's cause
gayesi uğruna savaşmak Verb
fight for one's life
can kaygısına düşmek Verb
fight for one's own hand
kendi çıkarı için savaşmak Verb
find an outlet for one's emotions
coşkularına bir boşaltma yolu bulmak Verb
find new market for one's products
hazır pazar bulmak Verb
find new market for one's products
ürünleri için yeni pazar bulmak Verb
fit for military service
askerliğe elverişli Adjective, Military
fit oneself for one's new duties
kendini yeni işine ayarlamak Verb
fly/run for one's life
can korkusu ile kaçmak.
for all one's is worth
son haddine kadar
for one's benefit
yapmacık, gösteriş, belirli bir etki uyandırmayı amaçlayan (şey).
He's not really hurt, he's just
crying for your benefit: Bir yeri acımadı, sırf dikkatinizi çekmek için ağlıyor.
for one's life
canı/hayatı pahasına, canını dişine takarak, tatlı canı için, bütün gücü/kuvveti ile.
for one's money
-e göre, -nin fikrince, -e kalırsa.
for my money: bence.
For my money, there's nothing to be
gained by waiting.
Not for every man's money: Herkesin harcı değildir.
He's the man for my money: Aradığım adam budur.
for one's own account
kendi hesabına
for one's own end
kendi çıkarı için
for one's own hand
kendi çıkarı için
for one's part
(bir kimseye) göre/kalırsa, … ce.
for my part: bence, bana göre/kalırsa, fikrimce.
for your
part: sence, sana göre/kalırsa.
for the acquittal of one's conscience
vicdanı rahat etsin diye
for the good of one's health
sağlığı için
fumble in one's pockets for a key
ceplerinde anahtar aramak Verb
get a small return for one's money
parası karşılığı az bir kâr sağlamak Verb
get good value for one's money
parasının karşılığını almak Verb
get no redress for one's losses
zarar ziyanı tazmin edilmemek Verb
give one's ears for it
fedakârlık yapmak Verb
give one's ears for sth
bir şeye kulak kabartmak Verb
give one's life for
kurban olmak Verb
give one's mite for a good cause
karınca kararınca yardım etmek Verb
give one's vote for a candidate
bir aday için oyunu kullanmak Verb
go for one's (on) holiday
izin zni ne gitmek Verb
go for one's (on) holiday
izne gitmek Verb
go to the seaside for one's summer holidays
yaz tatilini deniz kıyısında geçirmeye gitmek Verb
grow too big for one's boots
mağrur olmak, yumurtadan çıkıp kabuğunu beğenmemek.
have a run for one's money
(a) şiddetli rekabetle karşılaşmak, (b) zahmetine değmek, büsbütün semeresiz olmamak.
have nothing for one's pains
boşa çalışmak Verb
have one's work cut for one
işi kendisi için biçilmiş kaftan olmak Verb
have one's work cut out for one
işi başından aşmak, işi çok zor olmak.
In for a penny, in for a pound.
Bir kere başladık artık, sonuna kadar gideceğiz. Sentence, Idioms
In for a penny, in for a pound.
Başladığımız işi bitireceğiz. Sentence, Idioms
In for a penny, in for a pound.
Yarı yolda bırakamam. Sentence, Idioms
In for a penny, in for a pound.
Başladığın işi yarıda bırakamazın. Sentence, Idioms
In for a penny, in for a pound.
Battı balık yan gider. Sentence, Idioms
It's for your own good.
Kendi iyiliğin için. Sentence, Idioms
It's for your own good.
Senin iyiliğin için. Sentence, Idioms
just reward for one's actions
fiillerinin hak ettiği adil karşılık
keep one's ears open for scandals
skandallara meraklı olmak Verb
keep one's fingers crossed for sb
nazar değmesin işareti yapmak Verb
keep something for one's own spending
bir şeyi kendi harcamak üzere saklamak Verb
lay aside money for one's old age
yaşlılığı için bir kenara para koymak Verb
lay down one's life for sb
biri için hayatını tehlikeye atmak Verb
lay down one's life for sb
biri için hayatıni tehlikeye atmak Verb
lend one's name for an enterprise
adını bir girişime vermek Verb
lose one's love, desire or enthusiasm for
soğumak Verb
make a rod for one's own back
yükü kendi sırtına yüklemek Verb
make for one's advantage
birinin lehine çalışmak Verb
make one's plans for the next day
ertesi gün ne yapacağını kararlaştırmak Verb
make provisions for one's clothing
giyimi için para ayırmak Verb
make provisions for one's family
ailesinin rızkını temin etmek Verb
make provisions for one's old age
yaşlılığı için para ayırmak Verb
make stand for one's principles
ilkelerini savunmak Verb
make up for one's losses
zararlarını kapatmak Verb
make up for one's losses
kayıplarını telafi etmek Verb
mean a house for one's daughter
vasiyetinde kızına bir ev bırakmayı düşünmek Verb
motion for amendment
değişiklik önergesi Noun, Law
Organisation for Economic Co-operation and Development (OECD)
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı Proper Name, International Economy
Organisation for Economic Co-operation and Development (OECD)
İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı Proper Name, International Economy
outlet for one's energies
fazla enerjilerini boşaltacak yer bulmak Verb
owe for one's house
evi için hâlâ borçlu olmak Verb
owe for one's house
hâlâ ev borçlu olmak Verb
pay for one's passage
bilet ücretini ödemek Verb
pay for one's scot
kendi payını ödemek Verb
pay for one's whistle
bir şeyi pahalı ödemek Verb
petition for first-degree appeal
istinaf dilekçesi Noun, Law
pinch and scrape for one's children
çocukları için dişinden tırnağından artırmak Verb
pinch and spare for one's study
okumak için dişinden tırnağından artırmak Verb
provision for the education of one's children
çocuklarının eğitimi için ayrılan para
pump one's brains for ideas
kafa yormak Verb
put away for one's old age
yaşlılık için saklamak Verb
put something aside for one's old age
yaşlılığı için biriktirmek Verb
read for one's examination
sınava çalışmak Verb
receive a recompense for one's services
hizmetlerinin karşılığını almak Verb
render an account for one's expenditures
masraflarının hesabını vermek Verb
right to vote and stand for election
seçme ve seçilme hakkı Noun, Politics-Intl. Relations
risk one's life for sb
biri için hayatıni tehlikeye atmak Verb
run for one's life
canını kurtarmak, kaçıp kurtulmak.
satisfy one's thirst for adventure
macera hevesini tatmin etmek Verb
save for one's old age
yaşlılığı için para biriktirmek Verb
save up for one's old age
yaşlılığı için biriktirmek Verb
scrabble for one's livelihood
geçimi için eşek gibi çalışmak Verb
scrabble for one's livelihood
geçimini kazanmak için canını dişine takmak Verb
scrape for one's livelihood
geçimi için eşek gibi çalışmak Verb
scrape for one's living
güç bela geçimini sağlamak Verb
scrape for one's living
güç bela geçiminısağlamak Verb
scrimp one's son for money
çocuğundan para esirgemek Verb
scrub for one's living
geçimini zar zor kazanmak Verb
set one's face for home
eve doğru yöneltmek Verb
sit for one's picture
resim için poz vermek Verb
spend one's money for no purpose
parasını boşa harcamak Verb
stand out for one's claim
talebinde ısrar etmek Verb
state one's reasons for a decision
kararının nedenlerini açıklamak Verb
stave off one's hunger for food
nefis fsi körletmek Verb
stick up for one's rights
haklarını yedirmemek Verb
stick up for one's rights
haklarını sonuna kadar savunmak Verb
stump up for one's son's debts
oğlunun borçlarını istemeye istemeye ödemek Verb
sweat for one's bread
alnının teriyle para kazanmak Verb
take for one's own use
kendi kullanmak Verb
take someone's word for it
birisinin söylediklerine inanmak.
take my word for it! sözüme inan!
to ask one's employer for a rise
işveren maaşına zam istemek Verb
to be fit for one's job
işini yapmaya ehil
transaction for one's own account
kendi hesabına yapılan işlem
travel for one's health
sağlık nedenlerinden yolculuk etmek Verb
travel for one's health
sağlık nedeniyle yolculuk etmek Verb
unfit for military service
askerliğe elverişli değil Adjective, Military
unfold one's plans for the future
gelecek için tasarılarını açmak Verb
United Nations Convention on Contracts for the International Sale of Goods
Milletlerarası Mal Satımına İlişkin Sözleşmeler Hakkında Birleşmiş Milletler Antlaşması Noun, International Law
vouch for the truth of one's statement
ifadesinin doğruluğunu teyit etmek Verb
work for one's board
boğazı tokluğuna çalışmak.
work for one's keep
boğaz tokluğuna çalışmak Verb
work for one's own account
kendi hesabına çalışmak Verb
work for one's own living
geçimini sağlamak için çalışmak Verb
work for one's own living
geçiminısağlamak için çalışmak Verb
work hard for one's living
geçimini sağlamak için çok çalışmak Verb
write for one's contemporaries
çağdaşları için yazmak Verb
English-Turkish phrases from Zargan's own database