fully

  1. Adverb tamamen, tamamıyla, tam olarak, tastamam.
    She was now fully awake. He could not fully describe what
    he had seen. I don't fully understand his reasons for leaving.
  2. Adverb bol bol, fazlasıyla, bütünüyle.
    fully covered by insurance.
  3. Adverb büsbütün, kâmilen.
  4. Adverb en az, hiç olmazsa, -den fazla.
    It was fully three hours before they could reach her: Ona ulaşıncaya
    kadar en az üç saat geçti.
    It's fully an hour since he left: Ayrılalı bir saatten fazla oluyor.
toplam maliyet, herşey dahil maliyet, doğrudan ve dolaylı maliyetler toplamı Noun, Accounting
(araba) avans ayarı yapmak Verb
tam gün çalışmak Verb
her şeyi itiraf etmek Verb
gaz pedalını dibine kadar basmak Verb
tam-gün çalışmak Verb
açımlamak Verb
açılma
kısmen veya tamamen Adverb
ayrıntılarıyla bildirmek Verb
bir konuyu baştan aşağı işlemek Verb
takdir etmek Verb
(tereke) mirasın yenip tüketilmesine karşı yapılan defi
yetkili seyahat acentesi
tam yetkili
tam otomatik
bütün diplomaları haiz
tam olarak istihdam edilen
tam yetkili
deneyimli avukat
dayalı döşeli
tam entegre
tamamıyla yerinde karar
yüklü gemi
tam ruhsatlı
tam ruhsatlı
tam yüklü gemi
tam çalışan
çok meşgul
tümüyle veya kısmen Adverb
tamamı ödenmiş
tam ödenmiş
tam ödenmiş
tamamıyla ödenmiş sermaye
tam ödenmiş hisseler Noun
US tamamı ödenmiş sermaye hisseleri Noun
primsiz sigorta poliçesi
tamamıyla ödenmiş hisseler
bütünüyle rehinli aktifler Noun
tam ehliyetli
tam ehliyetli işçiler Noun
tamamıyla taahhüt edilmiş
tamamen taahhüt edilmiş
tamamen ödenmiş sermaye
(tiyatro , uçak) hiç yer olmamak Verb
(yerler) tamamen satılmak Verb
başını kaşıyacak vakti olmamak Verb
gerekçesi olmak Verb
her türlü zarar-ziyana karşı sigorta
her türlü zarar ziyana karşı sigorta
maddi kıymetler bütünüyle rehinli aktifler Noun
tam iki saat almak Verb
kapalı gişe oynamak Verb
tamamı ödeninceye kadar