in-

English-Turkish Translation

  1. Prefix “iç, içeri, dahilî”.
    ör.: inland, income, indwelling. Çok defa geçişli fiillerin anlamını kuvvetlendirir:

    intrust, inweave gibi. Bazen
    en-, em-, im- gibi şekiller de alır.
  2. Prefix “-siz/-sız, gayri-”. İngilizce
    un- ön ekine eşdeğer Lâtince ön ek. Çok defa sıfat ve adların önüne
    gelir ve onlara zıt anlam verir:
    inattention, indefensible, inexpensive, inorganic, invariable gibi.
    l ile başlayan söcükler önünde
    il- şeklini alır:
    illiterate gibi.
    b, m, p ile başlayan söcükler önünde
    im- şeklini alır:
    imbalance, immiscible, impecunious gibi.

    NOT:
    in- öneki ile başlayan ve anlamları asıl sözcükten yukarıdaki kural ile kolayca çıkarılabilecek olan bazı sözcükler bu sayfanın altında verilmiştir.
English-Turkish translations from the Atalay Dictionary, First Edition

English Turkish Phrases

in
için(d)e, dahilin(d)e.
to sit in a car. Apples in a bag.
in a crowd: kalabalık içinde,
sürü halinde.
in black: matem içinde, karalar giymiş.
in health: sağlıklı, sağlık içinde.
Adposition
in
-de, -da.
in Turkey: Türkiyede.
in Europe/in İstanbul.
in this direction: bu yönde.

in the automn: sonbaharda.
She had a child in her arms.
one in ten: onda bir.
one in a million: milyonda bir.
Adposition
in
süresince, zarfında.
in ancient times. in 2 hours. a task done in ten minutes.
in a month:
bir ay zarfında, bir ayda.
Adposition
in
ile, -le.
in a loud voice: yüksek sesle.
to speak in a whisper: fısıltı ile konuşmak.
in
pencil: kurşun kalemle.
write in ink: mürekkeple yazmak.
in alphabetical order: harf sırası ile.
in dozens: düzinelerle.
Adposition
in
itibarıyla, bakımından.
to be similar in appearance. Adposition
in
(dil) -ce/-ca.
in English: İngilizce.
in French: Fransızca. Adposition
in
(maksat, gaye, amaç bildirir):
in honor of: şerefine. Adposition
in
… halinde.
in rows/groups: sıralar/gruplar halinde.
to walk in groups.
pack them in
10's: onar onar (onluk gruplar halinde) paketle/destele.
Adposition
in
altında, -de/da.
in the sun: güneşin altında/güneşte.
in the rain: yağmur altında/yağmurda.
in the moonlight. Adposition
in
bakım(ın)dan, noktai nazarından.
Better in every way: her bakımdan daha iyi.
They're equal
in distance: Uzaklık bakımından eşittirler/eşit uzaklıktadırlar.
In that he resembles his father: O bakımdan babasına çekmiş.
Adposition
in
esna(sın)da, … iken.
He was killed in action: Muharebede (savaş esnasında) öldü.
In trying
to save her he fell into the water: Onu kurtarmaya çalışırken kendisi suya düştü.
in walking: yürürken.
Adposition
in
şahsında.
We lost a great poet in him: Onun şahsında büyük bir şair kaybettik. Adposition
in
… olarak.
The enemy lost 300 in killed and wounded: Düşmanın kaybı ölü ve yaralı olarak 300 idi.

Said in reply: Cevap olarak … dedi.
Adposition
in
içeride, içeri(ye), içine.
Open the bag and put the money in.
Let's go in : içeriye gidelim.

Please come in: Lütfen içeri giriniz.
We moved in yesterday: Dün (eve) taşındık.
Adverb
in
iç tarafında, içinde.
The shipskin coat has the woolly side in. Adverb
in
evde, dairede, bina içinde.
be in: evde olmak.
Is your father in? Baban evde mi?
We
stayed in all day: Bütün gün evde kaldık.
There is nobody in: Evde kimse yok.
The doctor is not in today: Doktor bugün gelmedi.
He will be in at 7 o'clock: Saat 7'de gelecek.
Adverb
in
görev başında, iktidarda, seçilmiş.
He got in by one vote: Bir oy farkla seçildi.
The labor
party are in (=elected): İşçi partisi iktidara geldi (seçildi).
Adverb
in
uhdesinde, mülkiyetinde, işgali altında. Adverb
in
(oyun) sırası kendinde. Adverb
in
arası iyi, iyi geçinen, içli dışlı, sıkıfıkı.
be in with someone: arası iyi/sıkıfıkı dost/samimî
olmak, sırlarını bilmek.
be well in with someone: birisiyle içli dışlı olmak, sıkıfıkı dost olmak.
He's in with his boss: Patronu ile arası iyi.
Adverb
in
rağbette, moda (olmuş).
Turbans are in this year.
Long skirts came in last year: Uzun etekler geçen sene moda oldu. Adverb
in
mevsimi gelmiş, olgunlaşmış, piyasaya çıkmış.
Oranges are now in. Adverb
in
yerine, yerli yerine.
Fit a piece in: Bir parçayı yerine yerleştirmek. Adverb
in
iç, dahilî, içinde bulunan.
The in part of a mechanism. Adjective
in
güzide, seçme, herkesçe rağbet gören, beğenilen, lüks.
The in place to dine. Adjective
in
gelen.
in basket: gelen evrak sepeti. Adjective
in
bol, mebzul.
Summer squash is in now. Adjective
in
iş başındaki, iktidardaki.
the in party: iktidar partisi. Adjective
in
(ateş) yanmakta.
Is the fire still in? Ateş hâlâ yanıyor mu? Adjective
in

ins: iktidardakiler, yöneticiler, hükümet idaresini ellerinde tutanlar. Noun
in
iktidar partisi mensubu.
The election made him an in. Noun
in
etki, nüfuz, itibar.
He's got an in with the influential people. Noun
in
(tenis, voleybol vb.) saha içi(ne düşen servis topu). (tersi:
out). Noun
in
mahsulü içeri almak, toplamak, hasat yapmak. Transitive Verb
in
kapatmak, hapsetmek, içeriye sokmak/tıkmak. Transitive Verb
In
Indium (simge).
In
indiyum Noun, Chemistry
IN
= Indiana (Posta kodu).
tie in-
herhangi bir şeyle ilgili bulunan veya o şeyin tamamlayıcısı olan
in- ad coupon
bir mağaza ya da mağazalar zincirinin kendi perakende reklamında verdiği ve ancak orada geçerli olan kupon
in- crowd
belirli bir modayı izleyiciler grubu
in- flight movie
uçuş sırasında gösterilen film
in- flight service
uçuş sırasında servis
in- going crowd
içeri üşüşen kalabalık
in- going tenant
giren kiracı
in- house
(US) işyerinin kendi
in- house agency
reklam yapanın kendi şirketi içindeki reklam hizmetleri bölümü
in- house control
işyeri kontrolü
in- house rule
işyeri talimatnamesi
in- laws
evlilik vasıtası ile yakın akrabalar Noun
in- line engine
silindiri tek hizada motor
in- maintenance
hastanede yatan yoksul kimselerin bakımı
in- plant
(US) fabrika içi
in- plant printing
(US) işyerinin kendi içindeki baskı olanaklarıyla
in- plant shop
(Br) işyerinin içindeki dükkân
in- service seminar
işyeri semineri
in- service training
pratik
in- service training
çalışma sırasında yapılan eğitim
run in- of
reasürörün cari rizikolar ve muallak hasarlarla ilgili sorumluluğunun orijinal poliçenin bitimine kadar devam etmesi
run in- of
bölüşmeli reasürans anlaşmasının feshedilmesi halinde
the in- thing
moda olan şey
be in
(tren) henüz gelmiş olmak Verb
book in
resepsiyonda kayıt yaptırmak Verb
breaking in
rodaj
breath in
çekmek Verb
dabble in
yüzeysel ilgilenmek Verb
dine in
akşam yemeğini evinde yemek
domiciled in
'de mukim
draw in
tortop olmak Verb
draw in
tostoparlak olmak Verb
draw in
içe kıvrılmak Verb
drop in
uğramak Verb
experienced in
idmanlı
file in
klasöre geçirmek Verb
flow in
(sipariş) akmak Verb
fly in
uçarak gelmek Verb
fresh in
yeni gelmiş olmak Verb
going in
kayıt ve tescil
grow in
önemli
grow in
daha akıllı
-in
nötral kimyasal madde (yağ, protein, gliserid vb.) adlarında kullanılır:
stearin, albumin, lecithin,
glycerin, acetin, palmitin vb..
Suffix
-in
enzim adlarında kullanılır:
pancreatin, rennin vb. Suffix
-in
antibiyotiklerde kullanılır:
penicilin, streptomycin. Suffix
-in
toplu protesto eylemleri gösteren adlar üretir:
sit-in gibi. Suffix
in action
işbaşında Adverb
in addition
ilaveten
in addition
daha
in agreement
mutabık
in alienable
satılamaz
in approximations
tahmini
in arrears
işlemiş
in attendance
hazır
in bits
bölük pörçük
in bond
ambarda
in bundles
deste halinde
in c
basılmış
in cipher
şifreli
in consequent
tutarsız
in consideration
nazaran
in contestation
çekişmeli
in council
toplantı halinde
in crayon
pastel
in crowds
yığınlarla
in depth
kapsamlı
in disagreement
karşıt
in distress
zor durumda Adverb
in duplicate
iki suret kambiyo senedi hazırlamak Verb
in emergencies
acil durumlarda
in excess
aşkın
in fashion
moda
in heat
azgın
in heat
kızgın
in height
boyca
in Italian
italyanca
in livery
üniformalı
in low
mır mır
in multiple
paralel bağlanmış
in number
sayıca
in packets
deste deste
in partes
taraflar arasında
in petticoat
kadın rolünde
in pieces
darmadağın
in play
kısa bir süre sonra kendisi için devralma fiyatı teklifi açıklanacak olan şirket
in pledge
rehin Adjective
in retrospect
geriye dönülüp bakıldığında Adverb
in reverse
geriye doğru gider
in rut
azgın
in service
hizmet-içi
in sheaves
demet halinde
in shorthand
kısaca
in stook
parasız
in sync
uyum içinde Adjective
in Tatar
tatarca
in tens
onar onar
in theory
teoride
in tiers
amfi halinde
in use
müstamel
in wine
sarhoş
in withernam
mukabele-i bilmisil (aynen karşılık verme) yoluyla
in.
= inch(es).
insert in
sokmak Verb
interested in
ilgili
lead in
vb'den önceki giriş konuşması
lead- in
kablo girişi
lead- in
anten iniş teli
lecturer in ...
... hocası Noun
load in
davet etmek Verb
lodged in
saplı
meddle in
karışmak Verb
muster in
askere kaydetmek Verb
persevere in ...
...'de sebat etmek Verb
putting in
koyma
result in
meydana gelmek Verb
result in
intaç etmek Verb
settle in
mesken tutmak Verb
share in
katılmak Verb
shoo in
(US) baş aday
snow in
yoğun kar yağışından dolayı mahsur kalmak Verb
stay in
dışarı çıkmamak Verb
step in
müdahale etmek Verb
step in
karışmak Verb
stuck in
saplı
stumble in
tökezleyerek girmek Verb
swim in
boğulmak Verb
swim in
taşmak Verb
swim in
dalmak Verb
think in
herhangi bir konferans ya da sempozyum
tie in
film
tie in
vb
trickle in
küçük gruplar halinde gelmek Verb
tuck in
(Br) doyurucu yemek
used in
zınk
used in
zıp
used in
yad
used in
zifiri
used in
sürünceme
used in
raci
used in :
pulman
walled- in
duvarla çevrili
want in
birşeye dâhil olmak istemek Verb
write in
oy pusulasına bir adayın adını yazmak Verb
zoom in
(film ya da televizyon kamerasında) çekim değiştirmeden
English-Turkish phrases from Zargan's own database

Turkish-English Phrases

in
lair
in
hole
in
tunnel
in
cave
in
cove
...in beraberinde
along with ... Adverb
...'in emriyle
by order of ... Adverb
...'in gerekçesi
basis for ... Noun
...in önünde
in the presence of ... Adverb
...'in yardımıyla
with ...'s aid Adverb
in adına
on behalf
Turkish-English phrases from Zargan's own database

in
Bu
in
Yabanî hayvanların ... edindikleri kovuk
in
Aşağıdaki deyimlerde geçer
ın
İndiyum elementinin sembolü