juncture

  1. Noun (önemli/mühim/nazik/kritik) an veya durum.
    at this juncture: bu nazik/önemli durumda/anda/noktada.

    At this juncture in our nation's affairs, we need firm leadership: Millî meselelerin bu önemli noktasında kuvvetli bir öndere ihtiyacımız var.
  2. Noun buhran/kriz ânı, olağanüstü durum.
  3. Noun ek, bağlantı, irtibat, bitişme/birleşme noktası.
  4. Noun bağla(n)ma, ekle(n)me, birleş(tir)me, bitiş(tir)me.
  5. Noun oynak yeri, mafsal, eklem, dikiş yeri.
  6. Noun, Grammar kavşak, bir sözcükteki anlambirim sınırı, bir sesbirimden ötekine geçiş noktası. Örneğin

    nitrate
    sözcüğünde kavşak

    t
    ile

    r
    arasındadır.
bu kritik sırada
bu noktada Adverb
borsada kriz durumu