ooze

  1. sız(dır)mak, sızıp akmak, yavaş yavaş akmak.
    Blood oozed from his scraped knee.
    He oozes conceit:
    Sırf kibir, azametinden yanına varılmıyor.
  2. (su, rutubet) geçirmek.
  3. (tedricen azalıp) tükenmek.
    His courage ooze away as he waited.
  4. (haber/sır vb.) duyulmak, sızmak.
  5. sızıntı, sızan şey.
  6. sız(dır)ma.
  7. deniz dibi çamuru, sulu cıvık çamur.
  8. bataklık.
  9. (sepicilikte kullanılan) meşe kabuğu suyu.
sızmak Verb
güderi, içi kadife gibi yumuşak dana vb. derisi. Noun
sızdırmak Verb
(sır) sızmak Verb