pants

  1. Noun pantalon.
  2. Noun (kadın/çocuk) don, külot.
  3. Noun uzun paçalı erkek donu.
sırf kendi tecrübelerine dayanarak, yardım görmeden.
mahcup/rezil olmak, fena vaziyette/suçüstü yakalanmak.
He thought he could succeed in robbery, but
he got caught with his pants down.
kör uçuş yapmak Verb
içgüdüsel hareket etmek Verb
harekete geçmek Verb
yerinde duramamak, kabına sığamamak, bir iş yapmaya/bir şey söylemeye can atmak.
She's had ants in
her pants ever since she won that ticket to Hawai: Havai'ye bilet kazandığından beri yerinde duramıyor.
ağır hareket eder olmak Verb
hazırlıksız yakalanma
mosmor kesilmek (argo) Verb
acemice, tecrübesizce, hazırlıksız, can sıkıcı/mahcup edici durumda.
be caught with one's pants down:
gafil avlanmak, hazırlıksız yakalanmak.
dar pantalon: bedene sımsıkı oturan pantalon. Noun
altına etmek Verb
altına sıçmak Verb
yerinde duramamak Verb
çok kısa kadın pantalonu. Noun
şehvet, kuvvetli cinsel arzu.
get/have hot pants for: -e karşı şiddetli cinsel arzu duymak. Noun
tam büyümüş/gelişmiş (kimse), ergin, kâmil, olgun.
büyümemiş/gelişmemiş (kimse), toy.
altına sıçmak Verb
altına etmek Verb
kayak pantalonu. Noun
dar jimnastik pantolonu. Noun
balıkçı pantalonu.
(evde) sözünü geçirmek, hükmetmek,
argo borusu ötmek.
She's the one who wears the pants
: Evde onun sözü geçer/borusu öter.
slack suit (2). Noun
birini çok korkutmak, ödünü patlatmak.