streak

  1. (uzun çizgi şeklinde) leke, çizgi.
    a streak of mud.
  2. ışın, şua.
    the first streak of dawn: fecrin/sabahın ilk ışıkları.
  3. damar, tabaka.
    streaks of fats in meat.
  4. çeşni, eser, iz, emare.
    There is in him a streak of Irish blood: Damarında biraz İrlandalı kanı
    var.
    There is a streak of eccentricity in his character: Biraz acayip karakterdedir.
  5. dizi, seri, birbiri ardınca olan olaylar.
    a streak of bad luck. a streak of losses.
  6. Minerology tanıma çizgisi: cevheri sert bir şeyle çizerek elde edilen rengi asıl cevherden farklı ve o cevheri niteleyen çizgi.
  7. Bacteriology yüzeysel çizgi aşı.
  8. şekilsiz çizgilerle boyamak, çizgiler yapmak/meydana getirmek.
  9. çizgi çizgi olmak.
  10. çok hızlı/yıldırım gibi gitmek.
    like a streak (of lightning): yıldırım gibi, hızla.
  11. çıplak soyunarak herkesin önünde hızla koşup kaybolmak.
şimşek/yıdırım gibi, çok hızlı hareket eden (şey).
like a blue streak : şimşek/yıldırım hızı ile, yıdırım gibi. Noun
bitmez, sonu gelmez, sürekli şey.
to talk a blue streak: durmadan/biteviye konuşmak. Noun
mağlubiyet serisi Noun, Sports
yenilgi serisi Noun, Sports
arka arkaya talihin gülmesi
galibiyet serisi Noun, Sports
galibiyet serisi Noun, Sports
korkaklık eğilimi, bir kimsenin karakterinde korkaklık/ alçaklık/ namertlik emaresi. Noun
spot sarı nokta korkaklık eğilimi
birinin karakterinde zalimlik eseri Noun
şans işi
birden sahneye çıkmak Verb
sövmek üp saymak Verb