…, ama başka da pek bir numarası yok.
Sentence
…, ama başka pek bir özelliği yok.
Sentence
alabileceği her şeyi alma
! işte bu kadar! vesselam! yapacak başka şey yok!
içine doğmak, (sebebini bilmeden) emin olmak.
işverenine işten ayrılma niyetinde olduğunu bildirmek
Verb
Eğer bu doğru ise, bu halde.
büyük bir ihtimalle, muhakkak.
It's odds-on that she won't come.
O günler yine geldi çattı.
Önemli olan düşünmüş olmak.
hakimin davayı aydınlatma ödevi, hakimin davayı aydınlatma görevi, hakimin davayı aydınlatma yükümlülüğü
Noun, Law
Bu konuyu geçelim.
Sentence
Bu konuyu şimdilik bir kenara bırakalım.
Sentence
Bu konuyu daha sonra konuşalım.
Sentence
masum olduğunu ileri sürmek
Verb
bütün mukaddesatı üzerine yemin etmek
Verb
(ekseriya küçültücü anlamda) bulduğuna şükret, başka ne beklenir? bunları arama/unut.
When I arrived late I couldn't get a hot bath and a good meal; still that's country hotels for you: Geç vakit varınca ne sıcak bir banyo, ne doğru dürüst yemek bulabildim. Köy otellerinden başka ne beklenir?
! Allaha çok şükür! Hamdolsun!
O iş bambaşka! O mesele başka! O da başka bir acayip durum!
argo Bu balık başka balık!
o mesele (tamamıyla) başka.
(a) tamam, oldu, bitti, (b) hepsi bundan ibaret, hepsi bu (kadar), vesselam, (c) tamam, doğru.
! (a) tamam! (b) işte o kadar, vesselam.
Ha şöyle! Şimdi oldu! (veya) Hah işte, böylesi daha iyi/Ha şöyle, yola gel!
Aferin! Bravo! Tebrik ederim.
bu benim işim , seni ilgilendirmez
Sorunun cevabı bu değil ki.
Bu dediğin sorulan soruya cevap değil ki.
Seni ilgilendirmez.
Sentence
Seni alakadar etmez.
Sentence
Hiç de öyle değil.
What's he like: Nasıl (ne biçim) bir adamdır?
What's he like as a teacher:
Öğretmenliği nasıldır?
You know what she's like: Onun nasıl (ne mal) olduğunu bilirsin.
What's the weather like in Bursa? Bursada hava nasıl?
En güzel tarafı da bu zaten.
köprünün altından çok sular aktı
işte dert burada.
Everyone knows best where his own shoe pinches: Herkes kendi derdini başkasından iyi bilir.
bardağı taşıran son damla
Noun
nabzına göre şerbet vermek
Verb