yoğun

Turkish-English Translation

  1. Adjective strong
  2. solid
  3. consistent
  4. intense
  5. intensive
  6. extended
  7. dense
  8. Adjective hectic
  9. murky
  10. high-pitched
  11. Adjective bustling
  12. compact
  13. turbid
  14. done
  15. thick
  16. soupy
  17. Adjective immersive
Turkish-English translations from Zargan's own database

Turkish-English Phrases

pediatrik yoğun bakım
pediatric intensive care unit Noun, Medicine
pediatrik yoğun bakım
pediatric ICU Noun, Medicine
pediatrik yoğun bakım ünitesi
pediatric intensive care unit Noun, Medicine
pediatrik yoğun bakım ünitesi
pediatric ICU Noun, Medicine
yoğun güvenlik önlemleri
strict security measures Noun
sermaye yoğun
capital intensive
yoğun (konsantre) biçimde
in tabloid form
yoğun bakım
intensive care Noun, Medicine
yoğun bakım
intensive care Noun, Medicine
yoğun bakım doktoru
intensive care physician Noun, Medicine
yoğun bakım hastası
intensive care patient Noun, Medicine
yoğun bakım ünitesi
intensive care unit Noun, Medicine
yoğun bakım ünitesi
intensive care unit (ICU) Noun, Medicine
yoğun bakım uzmanı
intensivist Noun, Employment
yoğun bakım uzmanı
intensivist Noun, Medicine
yoğun bakım yatağı
intensive care bed Noun, Medicine
yoğun biçimde
vehemently Adverb
yoğun biçimde
immensely Adverb
yoğun bir halkla ilişkiler kampanyası başlatmak
to pr pr Verb
yoğun bir şekilde
acutely Adverb
yoğun bir şekilde
vehemently Adverb
yoğun bir şekilde
actively Adverb
yoğun bir şekilde
keenly Adverb
yoğun bir şekilde
intensely Adverb
yoğun bir şekilde
intensively Adverb
yoğun bir şekilde hazırlanmış müzakereler
cut and dried negotiations Noun
yoğun bir sis içinde araba sürmek
to drive through a misty thickness Verb
yoğun bombardıman
carpet bombing
yoğun çaba dönemi
slog
yoğun çabalar
intensive efforts Noun
yoğun çalışma
intense study
yoğun dikkat
concentration Noun
yoğun disk
compact disc Information Technology
yoğun duman
dense smoke
yoğun ekim
intensive cultivation of land
yoğun ekonomi
intensive economy
yoğun faaliyetle geçen hayat
strenuous life
yoğun faaliyetler
active presence Noun
yoğun istek üzerine
by popular demand Adverb
yoğun kar yağışından dolayı mahsur kalmak
to snow in Verb
yoğun kurs
cram course
yoğun kurs
cramming course
yoğun madde fiziği
condensed matter physics Noun, Engineering
yoğun mülakat
intensive interview
yoğun nüfus
dense population
yoğun nüfuslu
populous Adjective
yoğun nüfuslu
densely populated
yoğun nüfuslu bölge
densely populated region
yoğun nüfuslu kent
densely populated city
yoğun nüfuslu olmak
to densely peopled Verb
yoğun olarak
intensively Adverb
yoğun olarak
densely Adverb
yoğun propaganda
intensive propaganda
yoğun reklam
intensive advertising
yoğun sarı sis
peasouper
yoğun şekilde
densely Adverb
yoğun sermayeli teşebbüs
high-cost enterprise
yoğun sezon
peak season
yoğun sis
dense fog
yoğun sis
soup
yoğun tarım
high farming
yoğun tarım
intensive agriculture Noun, Anthropology
yoğun tarım yöntemleri
intensive methods of agriculture Noun
yoğun trafik
heavy traffic
yoğun trafik
peak- hour traffic
yoğun ve yapışkan
viscous Adjective
yoğun ve yorucu bir yaşam sürmek
to lead a strenuous life Verb
(hava ile ilgili olarak) yoğun olmayan
rare
aşırı yoğun faaliyet
hyperdrive
banka ve finans kuruluşlarının yoğun olarak bulunduğu semt
financial district
bir konu hakkında yoğun inceleme yapmak
to make an intensive study of a subject Verb
çisenti şeklinde yoğun sis
drizzling fog
çocuk yoğun bakım
pediatric intensive care unit Noun, Medicine
çocuk yoğun bakım
pediatric ICU Noun, Medicine
çocuk yoğun bakım ünitesi
pediatric intensive care unit Noun, Medicine
çocuk yoğun bakım ünitesi
pediatric ICU Noun, Medicine
çok yoğun olmak
to be all go Verb
deniz yüzeyinde yoğun sis
fog bank
evrenin yoğun bir maddenin patlaması sonucu oluştuğu kuramı
big bang theory
gece kulüplerinin yoğun olduğu alan
clubland
ilerlemek için yoğun çaba harcamak
to struggle Verb
iş açısından en çok akşamları yoğun olmak
to have its peak hours in the evening Verb
iş çıkış saatinde koşuşmanın en yoğun olduğu zaman
rush hour peak
işin yoğun dönemi
busy period
işin yoğun olduğu gün
busy day
işlerin en çok yoğun olduğu zaman
peak season
işlerin en yoğun olduğu dönem
peak year
işlerin yoğun olmadığı dönemler
off peak- periods Noun
işletmelerin yoğun olması
business concentration
mevsimin işlerinin en çok yoğun olduğu zamanlardaki sorunları ele almak
to handle the seasonal peak problems Verb
nüfusun yoğun olduğu bölge
congested area
olanakların en yoğun kullanıldığı günün
peak use period
satışların yoğun olduğu mevsimde yüksek fiyat istemek
to stick it on during the busy season Verb
şehir nüfusunun yoğun olduğu yerler
the large urban concentrations Noun
şehirde nüfusun yoğun olduğu alanlar
built-up areas Noun
sermaye yoğun endüstri
capital intensive industry
sermaye yoğun işletme
high-cost plant
sermaye yoğun sanayi
highly geared industry
sermaye yoğun sanayi I
highly geared industry
sermaye yoğun teknoloji
capital intensive technology
ticarethanelerin yoğun olarak bulunduğu cadde
commercial street
trafiğin en yoğun olduğu zaman
peak traffic
trafiğin yoğun olduğu bölge
high- density area
trafiğin yoğun olduğu saatler
peak hours of traffic Noun
trafiğin yoğun olduğu saatler
busy hours Noun
trafiğin yoğun olduğu yollar
arteries of traffic Noun
turist trafiğinin en yoğun olduğu dönem
peak season
yenidoğan yoğun bakım ünitesi
neonatal intensive care unit (NICU) Noun, Medicine
Turkish-English phrases from Zargan's own database

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. Hacmine oranla ... çok olan
Summary published in cooperation with Kubbealti Foundation. Please visit www.kubbealtilugati.com for the full entry, including etymologies, detailed senses, usage examples and much more.