1. tutsak, esir, tutuk(lu), mahpus.
    He is the captive of his own fears.
  2. esir edilmiş, tutuklanmış, esir düşmüş.
    captive troops.
  3. büyülenmiş, gönül vermiş, gönlünü kaptırmış, esiri/bendesi/kölesi olmuş.
    He was Emel's captive, a
    prisoner of her charm: Emel'in cazibesine gönlünü kaptırmış, onun esiri olmuştu.
  4. baskı/kayıt/kontrol altında, bağlı, kapalı, kapatılmış.
    captive animals.
  5. başka şirket tarafından kendi çıkarına işletilen.
    a captive mine.
kölenin azat edilmesi İsim
bir esirin serbest bırakılması
esir tutmak Fiil
birini hapiste tutmak Fiil
birini hapse atmak Fiil
esir almak Fiil
esir tutmak Fiil
birini hapse atmak Fiil
zoraki dinleyici, zorla dinlemek/seyretmek zorunda kalan kimse(ler).
People watching TV are a captive
audience for advertisers.
yere (halatla/zincirle) bağlı balon.
holding bankası İsim
mezbaha tabancası.
büyük bir mali hizmet kuruluşunun elindeki riziko sermayesi
firma sigortası İsim
sınai ve ticari kuruluşların ana şirket ve tali şirketlerin sigorta işlerini ele alması amacıyla kurdukları şirket
tekelci piyasa
üretim tekelinin olduğu piyasa
bazı özel koşullardan ötürü belirli bir ürünü satın almak zorunda olan tüketiciler grubu
tüketiciye şirketin ürününü satın almaktan başka bir seçenek tanımayan
ele geçirilmiş piyasa
(US) ürünün tamamı yavru şirkete satılan maden ocağı
esirlik
esiri olmak Fiil