1. aşırılık, ifrat, bolluk.
    There is a surfeit of gold in the market: Piyasada altın bolluğu var.
  2. oburluk, doymazlık, yiyip içmede aşırılık, çatlayacak derecede yemek yeme hastalığı.
    to eat something
    to a surfeit: bir şeyi çatlayasıya yemek.
  3. aşırı tokluk, mide şişkinliği, çok yemekten ilerigelen rahatsızlık.
  4. bıkkınlık, aşırı yemekten ilerigelen tiksinti/bulantı.
    to have a surfeit of sth.: bir şeyden bıkmak/gına
    getirmek.
    to have a surfeit of fish: balık yemekten bıkmak.
  5. çatlayasıya yemek/yedirmek, tıkabasa doy(ur)mak.