devin(dir)mek, hareket et(tir)mek, kımılda(t)mak, gitmek, götürmek, sallamak.
He moved into the shade. I told him to be quiet and not to move. He moved the flag slowly up and down. move you chair nearer to the fire. Can you move your fingers?
Fiil
taşı(n)mak, göç(tür)mek, göç etmek, yer değiş(tir)mek, nakletmek, uzaklaş(tır)mak.
He moved his family out of the war zone.
to move house: taşınmak, evi taşımak.
to move to a bigger house. 3, ilerle(t)mek, ileri götürmek/gitmek.
moving up in executive ladder. He moved slowly towards the door. Troops are moving near the frontier.
Fiil
(makine vb.) işle(t)mek, tahrik etmek, harekete geç(ir)mek, dön(dür)mek.
This switch moves the whole machine. to move a pivot.
Fiil
sat(ıl)mak, (satarak) elden çık(ar)mak, el değiştirmek.
These goods move very fast: Bu mal çok çabuk satılıyor.
Fiil, Ticaret
move on
k.d. (gitmek üzere) kalkmak, kalkıp gitmek.
We ought to move on.
Fiil
(bağırsak) boşal(t)mak, işle(t)mek.
to move one's bowels: bağırsaklarını boşaltmak, büyük abdest
yapmak,
kaba sıçmak, kaka yapmak.
Fiil, Tıp
(sosyeteye) karışmak, katılmak, düşüp kalkmak.
to move in cultivated circles. to move in society.
Fiil
move for: başvurmak, müracaat etmek, dava açmak.
Fiil
önermek, önerge vermek, teklif etmek.
I move that we accept the offer: Teklifin kabulünü öneriyorum.
I wish to move an amendment to this law: Bu yasada bir değişiklik yapılmasını öneriyorum.
Fiil
başlatmak, harekete geçirmek/getirmek, (bir eyleme) zorlamak/ikna etmek.
The report moved the faculty to take action.
Fiil
move to: sürüklemek, sevketmek, zorlamak, mecbur etmek, … lendirmek.
to move someone to anger:
birisini öfkelendirmek.
to move someone to agree: birisini kabule zorlamak.
to move someone to laugh/to pity: birisini güldürmek/acındırmak/merhamete getirmek.
Fiil
(hislerine) dokunmak, etkilemek, tesir/müteessir etmek.
The story moved her to tears: Hikâye onu
(teessüründen) ağlattı.
be moved (by emotion): etkilenmek, mütehassis olmak.
He was deeply moved by such kindness: Bu denli iyilik onu çok etkiledi.
Fiil
(karar vb.'den) döndürmek, saptırmak, (maksattan/gayeden) ayırmak.
to move him from his purpose.
Fiil
(satranç vb.) oynamak, taşı yürütmek/sürmek.
Fiil
(zamana) ayak uydurmak.
to move with the time.
Fiil
göndermek, nakletmek.
His firm wants to move him to another city. He asked to be moved to Bursa/to an easier job/to a new department.
Fiil
devinim, devinme, hareket.
İsim
(ev) taşı(n)ma, göç(me), göç etme.
İsim
atılım, hamle, girişim.
a move in the right direction: yerinde bir girişim.
İsim
(satranç vb.) (a) oyun/hamle sırası, (b) hamle, ilerleyiş.
İsim
sürekli hareket halinde olmak
Fiil
hareket halinde olmak
Fiil
öbek taşıma
Bilgi Teknolojileri
üretim programlarının zenginleştirilme hareketi
başlamak, acele etmek.
He'll never finish the work if he doesn't get a move on: Acele etmezse işini asla bitiremez.
inisiyatif göstermek
Fiil
(US) şirketin başka bir yere taşınması planını yapmak
Fiil
(parlamento) sert bir şekilde tenkit etmek
Fiil
kılı kıpırdamak, tınmak.
He didn't move a muscle: Kılı kıpırdamadı (tınmadı bile).
karar takriri vermek
Fiil
karar alınması için takrir vermek
Fiil
(takrir) oylama teklif etmek
Fiil
ülkenin muhtelif yerlerini gezmek
Fiil
(a) kımıldanmak.
He can move about only with difficulty. (b) seyahat etmek, dolaşmak.
We've moved about a great deal: Bir hayli seyahat ettik.
birşeye karşı harekete geçmek
Fiil
birşeye karşı eyleme geçmek
Fiil
ilerlemek, ileriye yürümek.
The people standing in the bus moved along to make room for others.
birinin bir yeri boşaltmasını sağlamak
Fiil
birini tahliye etmek
Fiil
birinin bir yerden çıkmasını sağlamak
Fiil
değişiklik teklif etmek
Fiil
değişiklik teklifi getirmek
Fiil
kararın ertelenmesi talebinde bulunmak
Fiil, Hukuk
memuru başka bir yere tayin etmek
Fiil
bir memuru başka bir yere tayin etmek
Fiil
bir saat ileri almak
Fiil
bir memuru başka bir yere tayin etmek
Fiil
(başka yere) taşınmak/gitmek, uzaklaşmak.
“Does Mr. B. still live here?” “No, he moved away from here.”
bulunduğu yerden uzaklaşmak
Fiil
(a) gerilemek, geri çek(il)mek/gitmek/götürmek.
move the table back where it was before. (b) yerine
dönmek, avdet etmek.
He moved back to the desk. (c) geri gelmek.
They moved back to Sivas.
(fiyatlar) hızla fırlamak
Fiil
(parlamento) meclis görüşmelerinin kapatılmasını talep etme
müzakerelerin kapanmasını talep etmek
Fiil
müzakerelerin kapanmasını talep etmek
Fiil
(tren) kömür küreklemek
Fiil
(a) aşağı inmek.
He moved down from the top floor. (b) (rütbe/derece/sınıf) indirmek, tenzil etmek.
We had to move that student down to an easier class.
piyasanın ucuz sektörünü ele geçirmek
Fiil
(Mecliste) önermek, önerge vermek.
... talep etmek
Fiil, Hukuk
ilerlemek, ileri yürümek.
bütün gücü ile uğraşmak, elinden gelen her şeyi yapmak, yapmadığını bırakmamak, her çareye başvurmak.
(a) (eve) taşınmak, içine girmek.
We've bought the house, but we can't move in until next month. (b) müdahale etmek, (c) kontrolunu ele geçirmek, ortaya atılmak.
Our competitors have gone out of business, so now our company can move in.
… çevrelerde tanınmak
Fiil
… çevrelerde bilinen bir sima olmak
Fiil
… çevrelerde bulunmak
Fiil
bir konuda inisiyatifi ele almak
Fiil
(borsadaki kurlar) ufak iniş çıkışlar göstermek
Fiil
yüksek işadamları çerçevesinde dolaşmak
Fiil
sosyetenin bilinen bir siması olmak
Fiil
birine uzlaşmak için yanaşmak
Fiil
biriyle birlikte eve çıkmak
Fiil
biriyle aynı evde yaşamaya başlamak
Fiil
birinin yanına taşınmak
Fiil
birinin evine taşınmak
Fiil
bir daireye taşınmak
Fiil
birinin yanına taşınmak
Fiil
(a) (şahıs) çekilmek, uzaklaşmak, çekilip gitmek, (b) (taşıt) kalkmak, hareket etmek.
(a) yola koyulmak, gitmek.
The gipsies moved on to another site. (b) yürümek, hareket etmek.
“ move on please!” said the policeman. (c) geçmek.
And now we move on to another episode.
bir konuda harekete geçmek
Fiil
bir konuda eyleme geçmek
Fiil
daha iyi bir konuma geçmek
Fiil
ikametgâhını değiştirmek
Fiil
sınır kazıklarının yerini değiştirmek
Fiil
(a) (evden) çıkmak, (başka yere) taşınmak.
to move out of a house. (b) (asker) çekilmek, ric'at
etmek, (c) (insan/hayvan/eşya) çıkarmak, başka yere nakletmek.
apartmanı tahliye etmek
Fiil
(a) öteye gitmek, yer açmak.
move over and let your grandmother sit down. (b) (işten/makamdan)
çekilmek.
Uncle left his position on the board of directors, as he felt he should move over in favor of a younger man.
birini dışarı çıkarmak
Fiil
birini uzaklaştırmak
Fiil
birinin birşey yapmasına yol açmak
Fiil
birini birşey yapmaya teşvik etmek
Fiil
birini birşey yapmaya itmek
Fiil
birini birşey yapmaya sevk etmek
Fiil
birine kendini acındırmak
Fiil
birini pek etkilememek
Fiil
birşeyi devam ettirmek
Fiil
birşeyin ilerlemesini sağlamak
Fiil
bir şeyi evin içine almak
Fiil
…i mahkemeden talep etmek
Fiil, Hukuk
müzakerenin kapanmasını talep etmek
Fiil
müzakerelerin kapanmasını talep etmek
Fiil
müzakereleri kapatmakyı teklif etmek
Fiil
…i mahkemeden talep etmek
Fiil, Hukuk
kuralları kendi lehine değiştirmek
Fiil
gündemdeki bir sonraki soruyu ele almayı önermek
Fiil
(geçit resmi) caddelerden geçmek
Fiil
başka bir yere geçmek
Fiil
birşey yapmaya geçmek
Fiil
bir grevi halletmek için yapılan girişim
kıtaları mevzilendirmek
Fiil
kıtaları cepheye sevk etmek
Fiil
(a) çıkmak.
Can you move up a few steps? (b) terfi etmek, yükselmek.
She's learnt so fast that we can now move her up to a more advanced class.
daha iyi bir yere gelmek
Fiil
uzmanlaşmış pazarlar aramak
Fiil
(borsa) şiddetli tepki göstermek
Fiil
zamana ayak uydurmak
Fiil
hiç kıpırdamamak, kılı kıpırdamamak.
Don't move a muscle: Hiç kımıldama.
parmağını bile oynatmamak
Fiil
(a) faal, meşgul, (b) hiç durmaz, hareket halinde, sağa sola koşuşur, (c) ilerlemekte, terakki halinde.
serbestçe yer değiştirme hakkı
serbestçe yer değiştirme hakkı, serbest dolaşım hakkı