sırtı yere gelmek, bozguna/hezimete uğramak.
işi başından aşmak, yapacak dünya kadar işi olmak.
etc
vesaire
savaş zamanında hükümetçe tespit edilen kalite ve fiyatta elbise/ayakkabı vb.
başarısızliğa uğramak, çıkmaza saplanmak.
He tried several angles, but always came up against a blank wall.
temizlemek Fiil, Bilgi Teknolojileri
birinin başını derde sokmak, başına iş açmak.
(zor bir durumu) cesaretle/metanetle vb. karşılamak, yılmamak, fütura kapılmamak.
You must put a good face on it.
yağcı
şarkı söylemek/dayak atmak/feryat etmek vb.
give a laugh: gülmek.
give a shout: bağırmak.
(a) en çok hoşlandığı(m), en çok hoşuma/hoşuna giden.
give me a nice old house any time: Güzel
bir eski ev her zaman hoşuma gider. (b) elime/eline geçerse, verilirse.
give her a new toy and she'll destroy it within the day: Eline bir oyuncak geçerse bir günde kırar.
çivilemek, (çivileyerek) asmak/tespit etmek.
to hammer up an announcement.
bedesten
yağcı
sıkıştırmak Fiil
.: geçen gün/gece/akşam vb.
derin bilgisi olmak Fiil