1. Sıfat görünen
  2. Sıfat görünür, görülür, gözönünde, açık.
    The crack in the wall was readily apparent: Duvardaki çatlak
    kolayca görülüyordu.
    The truth became apparent to him: Onun için gerçek gözönünde idi.
  3. Sıfat besbelli, apaçık, âşikâr, görülmesi/anlaşılması pek kolay.
    The solution to the problem was apparent
    to all. Her anxiety was apparent to everyone.
  4. Sıfat görünüşte(ki), zahirî.
    He was the apparent winner of the election: Görünüşte seçimi o kazanmıştı.

    In spite of his apparent indifference: Görünüşteki kayıtsızlığına rağmen.
  5. Sıfat gerçek varis: tahta, unvana, mirasa gerçekten hak kazanan.
sırıtmak Fiil
su yüzüne çıkmak Fiil
tecessüm etmek Fiil
tecessüm
meşru mirasçı. İsim
mutlak vâris: bir mevkie geçmesi kesin görülen kimse. İsim
görünmez
yetkili veya yetkisiz üçüncü şahıslara mantıken başka birinin mümessili gibi görünen kişi
zımnî yetki İsim, Hukuk
üçüncü şahısların normal dikkat sarf ederek kabul etmekte haklı oldukları temsil yetkisi İsim, Hukuk
temsil olunan kişinin temsilcisinin kullanmasına izin verdiği yetki İsim, Hukuk
zahiri yetki
yükün gemiden boşaltılması sırasında farkına varılan hasar
görünür tehlike
letarji
zahiri ölüm
(satılanda adi bir muayene ile meydana çıkarılabilecek ayıp
satılmış olan şeyde basit bir incelemeyle anlaşılabilen ayıp
görünürdeki bozukluk
aşikâr hata
dış görünüşünden mevcudiyet ve sınırı kolayca belirlenebilen irtifak hakkı
dış görünüşünden varlığı ve sınırı kolayca belirlenebilen irtifak hakkı
görünür hata
görünüşteki iyi düzen ve durum
(Br) murisinden önce ölmediği sürece mirasçı olduğu kesin kişi
meşru mirasçı
görünür ufuk.
yetkili bir mahkeme ve tayin olunmuş yeminli bir jüri huzurundaki sanığın durumu
kadir İsim, Astronomi
vadenin kabulü
poliçenin vadesinin geldiği gün
senedin vadesinin geldiği gün
zahiri kâr
görünüşte kâr
dış görünüşünden varlığı ve sınırı kolayca belirlenebilen irtifak hakkı
zahiri değer
(kredi) görünürdeki kredi risklerini bertaraf etmek Fiil
görünürde iki olay arasında bağlantı yok