1. (utanç veya mahcubiyetten yüzü) kızarmak.
    He blushed when they called him sissy.
  2. : utanmak, mahcup olmak.
    Your bad behavior makes me blush for your mother.
    make someone
    blush: birini utandırmak.
    to blush for someone: biri namına utanmak.
    I blush for you: Senin yerine ben utanıyorum/benim yüzüm kızarıyor.
    to blush for shame: utancından kıpkırmızı olmak.
    to blush to the roots of one's hair: kulaklarına kadar kızarmak.
  3. (gökyüzü, çiçek vb.) pembeleşmek.
  4. (yağlı boya, cilâ vb.) donuklaşmak.
  5. kızararak belli etmek.
    She could not help blushing the truth: Kızararak gerçeği belli etti.
  6. kızarma, utanma, mahcubiyet.
    put someone to the blush: (birini) utandırmak, yüzünü kızartmak.
  7. pembelik.
    blush rose: pembe gül, kırmızımsı renk.
allık sürmek İsim
ilk bakışta.
lavender pembesi Sıfat
roze şarap Gıda ve Mutfak
ilk gençlik çağında.
onun namına utanıyorum
demekten utanıyorum