(utanç veya mahcubiyetten yüzü) kızarmak. He blushed when they called him sissy.
: utanmak, mahcup olmak. Your bad behavior makes me blush for your mother. make someone
blush: birini utandırmak. to blush for someone: biri namına utanmak. I blush for you: Senin yerine ben utanıyorum/benim yüzüm kızarıyor. to blush for shame: utancından kıpkırmızı olmak. to blush to the roots of one's hair: kulaklarına kadar kızarmak.
(gökyüzü, çiçek vb.) pembeleşmek.
(yağlı boya, cilâ vb.) donuklaşmak.
kızararak belli etmek. She could not help blushing the truth: Kızararak gerçeği belli etti.
kızarma, utanma, mahcubiyet. put someone to the blush: (birini) utandırmak, yüzünü kızartmak.