çan

görüldüğü üzere Adverb
(US) çöp tenekesi
can
muktedir olmak, -bilmek.
He can solve the problem easily: Sorunu kolayca çözebilir.
I couldn't
understand him when he spoke very fast: Çok çabuk konuştuğu zaman onu anlayamadım.
Verb
can
bilmek.
He can play chess: Satranç (oynamasını) bilir. Verb
can
gücü yetmek, kudreti/iktidarı olmak.
It can't be done: Bu yapılamaz.
A dictator can impose
his will on the people.
I will do what I can: Elimden geleni yaparım.
Verb
can
hakkı/yetkisi olmak.
He can change the script. Verb
can
izinli olmak.
Can I speak to you a moment? The teacher said we could go home. Verb
can
ihtimali olmak.
The situation can change from day to day. He could have changed his mind without telling
you. She could still decide to go. NOT : A. Dilbilgisi bakımından
CAN fiziksel güç ve yetenek, maddî yapabilme kabiliyeti söz konusu olduğu zaman,
MAY ise olasılık, izin, müsaade söz konusu iken kullanılır:
The child can talk: Çocuk konuşabiliyor.
You may not talk in the class: Sınıfta konuşamazsınız (konuşmanıza izin verilmez). Bir iş yapmak için izin istenirken
MAY kullanılmalıdır:
May I smoke? Mamafih günlük konuşmada
MAY yerine de çok defa
CAN kullanılmakta ve bu yadırganmamaktadır. Ancak, izin ve müsaade düşüncesinin hâkim olduğu hususlarda
MAY kullanmak yerinde olur:
May I (can I değil!) borrow your pencil? Kaleminizi ödünç alabilir miyim? B.
CAN BUT, CANNOT BUT bir işi başka türlü yapmak olanağı olmadığını belirtirler.
CAN BUT deyimi,
CAN ONLY deyimi ile eş anlamlıdır.
We can but do our best: Elimizden geleni (elbette/muhakkak) yaparız (başka türlü yapmamız beklenemez).
CANNOT BUT anlam bakımından
CAN'T HELP (doing) deyiminin aynıdır.
We cannot but protest against injustice: Haksızlığa mutlaka karşı çıkarız (karşı çıkmamak elimizden gelmez/karşı çıkmak mecburiyetndeyiz). Konuşmada
CANNOT HELP BUT deyimi de kullanılırsa da dil bilginleri bunu doğru bulmazlar.
Verb
can
teneke kutu, madenî kutu/kap, konserve kutusu.
can
çöp kutusu.
can
güğüm.
can
maşrapa, tas.
can
helâ, abdesthane.
can
ceza evi, hapishane, kodes.
can
buttocks.
can
sualtı bombası. Military
can
destroyer.
can
1 onsluk meruvana.
can
konserve yapmak, kutulamak, kutuya/kavanoza koyarak saklamak.
In this factory they can fish to be sent abroad.
can
kovmak, işine son vermek, sepetlemek.
can
durdurmak, susturmak, son vermek, kesmek.
Can that noise! Kes şu gürültüyü!
can
müziği kaydetmek.
canned music: (plağa/teype) kaydedilmiş müzik.
konik şamandıra. Noun
(US) konserve sanayii
Kes sesini! Sentence
Sus! Sentence
Kapa çeneni! Sentence
konserve/teneke kutu açacağı. Noun
konserve açacağı Noun, Food-Kitchen
(US) konserve üretimi
(US) konserve üretim işçisi
cannot Verb
” yardımcı fiilinin geçmiş zamanı
çöp tenekesi.
galon
benzin tenekesi
benzin bidonu Noun, Transport
5 galonluk yassı ve dar sıvı kabı (benzin bidonu vb.). Noun, Military
4.5 galonluk (≈ 20.46 lt) teneke kap. Noun
ceriken
benzin bidonu
polis baskın arabası Noun
meşrubat kutusu Noun
püskürteç
süzgeçli kova, bahçe sulama kovası.
teneke kutu, konserve kutusu. Noun
muhrip, destroyer. Noun
(US) çöp tenekesi
süzgeçli kova, sulama kovası.
Bir çözüm buluruz.
  1. bell
  2. gong
to ring a bell Verb
campanula Noun, Botany
clapper
bell-shaped curve
bell signal
Chinag Kai-shek Noun, Names
campanile
belfry
bell tower Noun, Architecture
tintinnabulation
peal
toll
dingdong
clapper
to put life into an enterprise Verb
can
life Noun
can
spirit Noun
can
soul Noun
can
heart Noun
can
person Noun
can
psyche Noun
can
individual Noun
can
mind Noun
can
vitality Noun
can
anima Noun
can
energy Noun
can
zeal Noun
can
esprit Noun
can
liveliness Noun
can
lifeblood Noun
can
strength Noun
can
brother Noun
can
friend Noun
can
life-blood Noun
can
life force Noun
can
essence Noun
can
pith Noun
can
power Noun
can
potency Noun
can
vigour Noun
acute pain
physical pain Noun
crucial
vital Adjective
critical Adjective
to claim lives Verb
raring
keenly Adverb
eagerly Adverb
avidity Noun
to desire strongly Verb
to anticipate Verb
to yearn Verb
to pant Verb
to want badly Verb
to look forward Verb
to feed oneself well Verb
moribund Adjective
mortal agony
death agony
to be dying in agony Verb
to be in throes of death Verb
to agonize Verb
moribund
most sensitive point
pivot
vital point
bosom friend
dear friend
declared enemy
deadly- enemy
mortal enemies
sworn enemy
mortal enemy Noun
bitter enemies Noun
sworn enemies Noun
life boat Noun
momentum
safety of life Noun
desperately Adverb
mortality Noun
loss of life
loss in human lives
mortal fear
emergency
ambulance
rescue work
lifeguard
livesaving
lifesaving
life saving Noun, Maritime Traffic
a matter of life and death
life raft Noun, Maritime Traffic
niggling
off base
boring
depressing
vexatious
tedious Adjective
bothersome
maddening
worrisome
oppressive
humdrum
pestiferous
dejection
to bore Verb
to annoy Verb
life belt Noun, Maritime Traffic
life preserver Noun, Maritime Traffic
life ring Noun, Maritime Traffic
life buoy Noun, Maritime Traffic
life saver Noun, Maritime Traffic
to revive Verb
to die Verb
vicious Adjective
to cause suffering to Verb
to hurt Verb
life jacket
life belt
life companion
soul mate

Turkish Dictionary (Kubbealti Turkish Dictionary)

  1. İçinden sarkan bir tokmağın kenarlarına vurması ... saksı biçimindeki âlet, kampana

can
İnsan ve hayvanların yaşamasını sağlayan ve ... madde dışı varlık, ruh
can
Cin tâifesi