belt

  1. Noun, Engineering kayış
  2. Noun, Textile Industry kemer
  3. kemer, bel kayışı.
    a nice new leather belt.
    belt buckle: (a) toka, (b) kemer bağlama.
    cartridge
    belt: fişeklik.
    shoulder belt: omuz kayışı.
    sword belt: kılıç kayışı.
  4. kuşak.
  5. şerit, band.
    belt saw: şerit testere.
  6. Machines kayış, kayış tertibatı, transmisyon kayışı.
    belt pulley: kayış kasnağı.
  7. Maritime Traffic (harp gemileri gövdelerini saran) zırh kuşağı.
  8. Military (a) fişeklik, (b) palaska kayışı.
  9. kolan.
  10. bir şehrin çevresini kuşatan yol, demiryolu vb. kuşağı.
  11. (a) hızlı sürmek/gitmek.
    He was really belting along/down the motorway. (b) çok hızlı otomobil
    gezintisi.
    Let's go for a belt down the Motorway.
  12. kuşak/kemer bağlamak/geçirmek.
    belt up!
    Brit. kemerleri bağlayınız.
    She belted (up) her raincoat.
  13. (silah/kılıç vb.) kuşanmak.
    He belted his sword.
  14. kayışla/palaska ile dövmek.
    He belted his son.
  15. sarmak, kuşatmak, etrafını çevirmek.
  16. (el ile vb.) hızla vurmak.
    belted him on the face.
  17. Noun çevre yolu: şehrin çevresini dolaşan anayol.
ikbal hırsı olma
(a) kemerleri sıkmak: müşkülât/sıkıntı/zaruret ve sefalete sabırla katlanmak, (b) masrafları kısmak,
tutumlu davranmak.
They were urged to tighten their belts for the war effort. In a period of unemployment a lot of people must learn to tighten their belts.
(a) kemerleri sıkmak: müşkülât/sıkıntı/zaruret ve sefalete sabırla katlanmak, (b) masrafları kısmak,
tutumlu davranmak.
They were urged to tighten their belts for the war effort. In a period of unemployment a lot of people must learn to tighten their belts.
(a) karnın(d)a, midesin(d)e.
With a few scotches under his belt, he's everyone's friend: Birkaç
kadeh viskiyi midesine indirince herkesle ahbap kesilir. (b) görmüş geçirmiş.
He already had a few hand-to-hand fights under his belt when he was sent to front: Cepheye gönderilmeden önce birkaç süngü harbi görmüş geçirmişti.
tarımsal kuşak
hava kuşağı
palaska Noun, Military
otomatik emniyet kemeri
kurallara aykırı.
hit below the belt: (a) (boks) belden aşağı vurmak, (b)
mec. alçakça/kahpece hareket etmek.
(ABD'nin güneyindeki) koyu dindar bölge.
zenci nahallesi. Noun
Alabama ve Misisipide pamuk ekimine elverişli kara toprak. Noun
siyah kuşak: judo oyununda usta olanlara özgü alâmet. brown belt, green belt, white belt Noun
Catskill Dağları Yahudi sayfiye bölgesindeki otel/gece kulübü. Noun
kahverengi kemer: Judo oyuncularına 4'üncü yılda verilen kemer. black belt, blue belt, green belt,
white belt
Noun
palaska
fişeklik
zincir kayış
bekâret kemeri
taşıma alanı
taşıma bölgesi
taşıyıcı kayış.
(ABD'de) mısır ekim bölgesi: Iowa, Illinois ve Indiana. Noun
pamuk ekim bölgesi
pamuk yetiştirilen bölge (Güney ABD). Noun
tahrip kuşağı
nihayetsiz kayış
patlayıcı kemer Noun
vantilatör kayışı
yangın kemeri
(kadınların elbise altına giydikleri) çorap bağlı/jartiyerli kemer/korse.
(Br) yeşillik kuşağı (bir kent çevresinde yeni inşaatların kısıtlandığı açık arazi
(a) haksızlık/kalleşlik etmek, (b) (boksta) kurallara aykırı davranmak.
atalet makaralı kemer Noun, Transport
emniyet kemeri. Noun
cankurtaran kemeri. Noun
güvenlik/emniyet kemeri. Noun
birinin maaşını azaltmak Verb
para kemeri, içinde para taşınan kuşak.
bel altına vurmak Verb
ışınım kuşağı: 400-64370 km yükseklikte arzı kuşatan yüksek erkeli proton ve elektronlardan oluşan simit şeklindeki kuşak.
emniyet kemeri Noun, Transport
İngiliz subaylarının kılıç kemeri.
kum bandı Noun, Maritime Traffic
(kadınların) sağlık kemeri, âdet bezi kemeri.
emniyet kemeri.
safety belt ile ayni anlama gelir. Noun
güvenlik kuşağı Noun, Politics-Intl. Relations
deprem kuşağı Noun
omuz kayışı, hamayıl.
kentin sayfiye yerinde zenginlerin oturduğu mahalle
kılıç kayışı.
kemeri sıkmak Verb
time zone.
zaman dilimi, aynı resmî saati kullanan bölge.
transmisyon kayışı
ışınım kuşağı: 400-64370 km yükseklikte arzı kuşatan yüksek erkeli proton ve elektronlardan oluşan simit şeklindeki kuşak.
bel kemeri
buğday yetiştirilen mıntıka
buğday yetiştiren mıntıka
(judoda) beyaz kemer, acemi judo oyuncusu. black belt (2),
brown belt. Noun
biri işe yaramazsa ötekinin işe yarayacağı birbirinden ayrı iki tutumu öngören politika (yani kemer tutmazsa
, pantolon askısı tutar anlamında
kemer ve pantolon askısı
konveyör bandı
taşıma bandı
çevre yolu: şehrin çevresini dolaşan anayol. Noun
avara kasnak
arşınlamak, (geniş adımlarla) yürümek.
He belted down the street.
bir şehri çevreleyen ulaştırma/taşıma sistemi.
beltline = waistline: bel, kuşak/kemer yeri. Noun
yüksek/gür sesle (yırtınırcasına) şarkı söylemek.
belt out a song.
zımpara makinesi Noun
avara düzeni
avara düzeni
taşıma bantlı üretim sistemi
kemerleri sıkma önlemleri Noun
susmak, sesini kesmek.
bantlı taşıyıcı üretimi
bandlı taşıyıcı sistemi