deliberate

  1. kasıtlı, kastî, mahsus.
    a deliberate lie. That shooting was not an accident but a deliberate attempt to kill him.
  2. önceden düşünülmüş, tasarlanmış, iyice düşünülüp taşınılmış.
    The government is taking deliberate action to lower prices.
  3. temkinli, ağır, yavaş, dikkatli, ihtiyatlı, tedbirli, telâşsız.
    The old man's deliberate walk was
    recognized by all who knew him.
  4. düşünmek, düşünüp taşınmak, teemmül etmek, mütalea etmek, üzerinde durmak/kafa yormak, ölçüp biçmek,
    (zihinde) tartmak.
    to deliberate a question. I deliberated for a long time before deciding to accept the job.
    deliberate upon/about: bir şey üzerinde/hakkında uzun uzun düşünmek.
    They are deliberating upon/about what to do.
  5. istişare etmek, karşılıklı danışmak, tartışmak, müzakere etmek.
    The jury deliberated for three hours.
    The judges are delberating the question.
kapalı müzakere Noun, Law
bir teklifi müzakere etmek Verb
kasti fiil
hazırlıklı saldırı
kasdi gizleme
kasti gizleme
bilinçli karar Noun
hazırlıklı savunma
hazırlanmış sahra tahkimatı
yavaş ateş
gizli oturumda müzakere etmek Verb
kasıtlı hakaret
uzun uzun düşünülerek karar verilen yalan
hazırlanmış mayın tarlası
kasıtlı plan
temkinli politika
üzerinde iyi düşünülüp tasarlanmış tutum
itinayla yapılmış hendek siperler Noun
bir sorun üzerinde uzun uzun düşünmek Verb
biriyle istişarede bulunmak Verb
tedbirli davranış